40 yapar!
Son iki yıldır Türkiye’de ekonominin en büyük hedefinin enflasyonu kontrol altına almak olduğunu 7’den 77’ye herkes iliklerine kadar hissederek biliyor. Enflasyonu düşürmek için Merkez Bankası’nın uyguladığı yüksek faiz politikası, matematiksel olarak enflasyonla mücadele ediyormuş gibi görünse de bir yandan da ekonomiyi yavaşlatan bir dinamik haline geliyor. Zorunlu ihtiyaçları için harcama yapan orta ve dar gelirli vatandaş zorlanıyorken, şirketler yatırım yapmaktan vazgeçmenin ötesinde sessiz sessiz işçi çıkarmalara başlıyor.
Üretimin giderek durma noktasına yaklaştığı bu ortamda “Enflasyon düşüyor mu” sorusu yerini “Bu kadar yüksek faiz daha ne kadar devam edebilir” sorusuna bırakıyor. Merkez Bankası’nın vatandaşa “Sizi seviyoruz ama nefes de almayın” mesajı toplumun tüm katmanlarında bir iç çekişe dönüşüyor.
Enflasyon yüksek faiz baskısıyla tahrip ede ede aşağı inerken, ekonominin dinamoları tek tek zayıflıyor neredeyse hissizleşiyor. Yıllık enflasyonun 5’lerde aylık enflasyonun ise %1,5’lerde olması masa başındakileri sevindirse de tüketim harcamalarının azalması, üreticilerinin frene basmak zorunda kalması ve ekonominin durma noktasına gelmesiyle enflasyonun bu seviyeye geldiği gerçeği varlığını koruyor. Bir bakıma iki yıllık süreçte havale geçirte geçirte düşürdüğümüz ateş nabzı da giderek düşürüyor.
REEL SEKTÖRÜN FİŞİ ÇEKİLİYOR
Bugün reel sektörde bırakın yatırım yapmayı, sabahı görmek neredeyse imkânsız hâle geliyor. Özellikle küçük ve orta ölçekli işletmeler için krediye ulaşmak ya çok zor ya da çok pahalı hatta rüyada görmek bile neredeyse bir istisna. Faiz oranları o kadar yüksek ki finansman maliyeti artık kârlılığın ve rekabet gücünün önüne geçiyor. İşletmeler ya hiç kredi alamıyor ya da aldıkları krediyi geri ödeyebileceklerinden emin olamıyor. Bu da üretimin yavaşlamasına ve binlerce çalışanın dipsiz bir kuyuya girmesine yol açıyor.........
© Yeni Şafak
