Hikmet ve kaygı
Hikmet, İslam düşünce geleneklerinin temel kavramlarından biridir. Engellemek anlamındaki “h-k-m” kökünden türeyen bütün kelimeleri dikkate alırsak Kur’ân’da ve hadislerde bir çırpıda sayılamayacak kadar çok yerde zikredilir. Herhalde hikmet kelimesinin geçtiği en meşhur ayet şudur: “(Allah) hikmeti dilediğine verir. Kime hikmet verilmişse ona çok hayır verilmiş demektir. Yalnızca akıl sahipleri öğüt alır.” (Bakara 2/269). Ayrıca pek çok ayette peygamberlere kitap ve hikmetin veya kitap, hüküm ve nübüvvetin birlikte verildiği bildirilmektedir. Kelime oldukça kapsamlı olup derin çağrışımlar barındırdığından hem şerî bilimler hem de felsefî bilimler geleneğinde özel bir ihtimama konu olmuştur.
Tefsirlerde hikmet kelimesine oldukça geniş anlam ifade edecek şekilde Kur’ân ilimleri, Kur’ân’ı yorumlama mahareti, Kur’ân’ı tüm yönleriyle idrak etme ve bir mesele hakkında doğru sonuca ulaşma gibi anlamlar verilmiştir.
Filozoflar, kelamcılar ve sûfîler genel olarak bütün bilgi alanlarını kuşatacak şekilde hikmeti eşyanın hakikatini bilmek olarak açıklamışlardır. Önceleri felsefî ahlâk metinlerinde, daha sonra hicrî dördüncü yüzyıldan itibaren şerî bilimler geleneğine mensup düşünürlerin kaleme aldığı ahlâk metinlerinde hikmet, amelî (pratik) aklın erdemi olarak görülmüş ve hakikat bilgisine uygun fiiller yapmayı mümkün kılan meleke anlamında kullanılmıştır. Bütün bu açıklamaları dikkate aldığımızda İslam tarihini düşünce ve uygulamalarıyla bir bakıma hikmetin açıklama ve tatbiki olarak okuyabiliriz. Fakat benim bugün dikkat çekmek istediğim husus, yukarıda zikredilen ayetin Kur’ân’daki bağlamından hareketle hikmet kelimesinin işaret ettiği anlam ve duygunun tam olarak ne olduğudur.
Bakara sûresinde 261-275 arasındaki........
© Yeni Şafak
