Vatanı çakallara bırakmadık
3 Kasım 1996’da Susurluk’ta bir trafik kazası oldu. Bir kamyon, siyah bir Mersedes ile çarpıştı.
Eskiden her gün onlarca kaza olurdu ama bu onlardan farklıydı. Sıradan değildi. Bilhassa Merso’nun içinde bulunanlar bakımından.
Kimlikler belli olunca “Devlet-Polis-Mafya üçgeni” diye manşetler atıldı. Ekranlarda, gazete sayfalarında skandal olarak tanımlandı.
O kaza, hepimize çok karmaşık görünmüştü.
Aylarca, yıllarca konuşuldu. Biraz deşildi, biraz kurcalandı, yine de çoğu kapalı kaldı. Aradan geçen onca yıla rağmen bugün de her şey aydınlatıldı diyemez hiç kimse.
Sık tekrarlanan bir ifade de şuydu: “Artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacak.” Buna hakikaten inananlar vardı.
Üstünden çok yıllar geçtiyse de arşiv yerli yerinde duruyor. O dönem, açığa çıkan üçgene şaşıranlara ve fazla iyimser olanlara itiraz etmiştik. Farklı tarihlerde bu sütunda yazdığımız cümleleri bugün hatırlamak gerekirse, şöyle özetleyebiliriz:
“İleride yeni yeni üçgenler göreceğiz.”
“İleride çok farklı üçgenlere şahit olacağız.”
“İleride öyle üçgenler çıkacak ki bu gördüğümüzü unutacağız.”
Hakikaten öyle de oldu. Kehanet değil, ülkenin şartlarını görmekten kaynaklandı o tespitler.
Nitekim kısa süre sonra bir “28 Şubat” dönemi yaşadık ki silindir gibi ezdi geçti.
Post modern darbe olarak nitelenen 28 Şubat, esasen geçmişi çok eskilere dayanan bir geleneğin halkasıydı.
Osmanlı’dan tevarüs eden darbe geleneği, Cumhuriyet döneminde ilkin 27 Mayıs 1960’ta hortlamıştı.
Başbakan ve iki bakanın idamıyla noktalanan 27........
© Yeni Şafak
