Özgür Özel’e tehdit…
Salı günkü köşe yazımda Cumhurbaşkanımızı “cunta başı” sözleriyle çiğ ve çirkin biçimde suçlayan Özgür Özel’i eleştirmiştim.
Benimkisi bir yönüyle sert bir siyasi eleştiriydi.
Bu hadsiz ifade elbette her türlü siyasi eleştiriyi hak ediyordu.
Neredeyse her gün başta Sn. Cumhurbaşkanımız olmak üzere yargı mensuplarına tehdit üstüne tehdit, hakaret üstüne hakaret yağdıran Özgür Özel’i “siyasi kahraman” olarak alkışlayan malum çevreler nedense tamamen siyasi eleştiri içeren yazımdan tehdit çıkarmışlardı.
“AKP’li Mehmet Metiner’den Özgür Özel’e tehdit: Sonun hüsran olur!” başlıklarıyla bir merkezden tedavüle sokulan haberler, bütün sermayeleri sadece başlıkları okumaktan ibaret olan malum kesimi harekete geçirdi.
Yazımın kendisi okunmuş olsaydı, yazının hiçbir yerinde ima yollu dahi olsa bir tehdidin olmadığı, hele hele hakaretin h’sinin dahi olmadığı görülürdü.
Ama ne gezer!
Gazetecilik ilkelerini kör bir ideolojik ve siyasi yandaşlık adına ayaklar altına almakta beis görmeyenlerin “muteber gazeteci” olarak görüldüğü bir ülkede yaşıyoruz ne de olsa.
Benim Özgür Özel’in yeni dönemdeki siyasetini eleştirirken dediğim “Sokak ağzının ve sokak siyasetinin sonu hüsran olur” sözüm, “sonun hüsran olur” biçimine dönüştürülerek servis edildi.
Oysa ben bu ifadelerimle Özel’in esas aldığı siyasetin sonunun hüsran olacağını belirtiyordum, Özel’in sonunun değil!
İkisi arasındaki farkı bilmeyenlerin “gazetecilik” yapması ne büyük bir utançtır!
Bilerek çarpıtma yoluna gidenlerin “gazeteci” diye baş tacı edilmeleri ise çok da utanç verici bir durumdur.
Sadece atılan başlık üzerinden ona buna çemkirip hakaret edenlerin sayısının giderek çoğalmış olması da ülkemiz adına büyük bir utanç kaynağıdır.
Demek ki okur-yazar olmak, o tıynetteki insanlar için gerçekten okumayı ve en önemlisi de anlamayı zinhar içermiyor.
Başkalarına peşinen kör ve sağır olmayı ideolojik-siyasi marifet olarak görenlerin sayısı arttıkça, sokaktaki anlayışsızlık ve öfke üzerinden siyaset devşirmeye çalışan siyasetçi sayısı da artıyor haliyle.
Siyasetin sokağa bu şekilde teslim olması, hem demokrasimiz hem de sosyal barışımız için ciddi bir tehdit unsurudur.
ANAYASAYI PARAMPARÇA ETMEK
Muhtemelen 2015 yılında İstanbul’da bir salon toplantısında irticalen yaptığım bir konuşmam her zamanki gibi önü arkası kesilerek tedavüle sokuldu.
Yeni değil, defalarca ısıtılıp tedavüle sokulan bir konudur bu.
Bu konjonktürde de tekrar aynı malum çevreler öne çıkarmaya başladılar.
Vesayetin en koyu ve ısırıcı olduğu dönemde 12 Eylül faşist cunta anayasasını paramparça edeceğimizi söylemiş olmam, o malum odakların istismar malzemesine dönüştü.
Her zamanki gibi çarpıtma yoluna giderek yaptılar bunu.
“Anayasayı tebdil ve tağyir suçu”ndan başlayıp ucu türlü hakaretlere varan sözlere varıncaya kadar üstüme boca etmedikleri kalmadı.
Bir de utanmadan demokrasi, ifade özgürlüğü, hak, hukuk ve adalet deyip durur bunlar!
Her şeyi yalnızca kendileri için hak gören bu gürûh niyetimden bağımsız okumalar........
© Yeni Şafak
