menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Kahrolsun ırkçılık! Yaşasın Türk-Kürt kardeşliği! Yaşasın Türkiye!

61 8
friday

(HÜDA PAR’ın Diyarbakır’da düzenlediği “Kürt Meselesine İnsani Çözüm Çalıştayı”nda yaptığım konuşmanın son bölümü)

Değerli konuklar,

Konu başlığına sadık kalarak söylemek isterim ki, terörün tırmandığı döneme kadar bu meselede devlet adına kayda değer çözüm arayışlarına yönelen hiç olmadı.

Devleti yönetenler sadece terör odaklı politikalar geliştirdiler.

Rahmetli Turgut Özal ve Necmettin Erbakan hem terörü sonlandırmak, hem de terörün beslendiği bataklığı kurutmak yönünde adımlar atmak istediğinde dirençle karşılaştılar. Konunun konuşulmasını bile dönemin vesayetçi odakları tehdit olarak gördüler. Öyle ki 1983’te faşist askeri darbe döneminde çıkarılan Türkçe dışındaki dillerin sokakta dahi konuşulmasını yasaklayan 2932 sayılı ırkçı-faşizan yasayı Özal 1991 yılında kaldırabildi.

Bunu dedikten sonra belirteyim: Şayet Kürtlere yönelik inkar, asimilasyon ve zor politikaları olmamış olsaydı dağa çıkan bir örgütün yaşama şansı olmazdı.

Bunu söylemek, dağa çıkmaya veya teröre meşruiyet veya haklılık atfetmek anlamına gelmiyor asla.

Bize göre hiçbir haklı neden veya gerekçe ne dağa çıkmayı ne de terörü meşrulaştırır.

Bu bahsi diğerdir. Geçiyorum o yüzden.

Aziz misafirler,

Cumhuriyet tarihinde bu meseleyi sadece terör boyutuyla değil, asıl sözünü ettiğim boyutuyla adını da koyarak cesaretle çözmeye kalkan tek lider, benim mensup olmaktan onur duyduğum siyasi hareketin lideri-Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan olmuştur.

Sözün burasında şu iki tespiti yapmazsam konu doğru anlaşılmaz.

Birincisi: Şayet Erdoğan’ın inkarı, asimilasyonu ve cebrî politikaları sonlandıran o devrimci adımları vaktinde atılmış olsaydı, Türkiye’nin adına “Kürt meselesi” denilen bir meselesi olmazdı.

İkincisi: Sayın Erdoğan o adımları attığında terör örgütü uluslararasılaşmıştı. En kötüsü, Türkiye ile hesabı olan küresel ve bölgesel devletlerin Türkiye’ye karşı kullandıkları bir aparata dönüşmüştü.

O yüzden resmi inkar paradigması sonlandırılmasına ve Kürtçe kamusal alanın görünür bir aktörüne dönüştürülmesine rağmen ne isyan bitti ne de terör.

Oysa örgütün lideri Öcalan “İnkar biterse isyan biter” demişti.

İnkar bitti ama isyan bitmedi.

Niçin mi?

Çünkü sadece dışarıdaki güçler değil içerideki Erdoğan karşıtı vesayetçi odaklar da silah meselesinin çözülmesini istemediler. Dahası ve en fenası, örgütün silahları üzerinden Erdoğan iktidarının devrilmesini sağlamak istediler. O yüzden 2004’te o dönemin devleti elinde bulunduran malum odaklarının kontrolündeki İmralı’dan savaş emrinin çıkartılmasına müsaade ettiler.

Sonrasındaki çözüm süreci ise “Rojava”dolayısıyla sabote edildi.

Suriye’nin Arap Baasçıları ile örgütün Kürt Basçıları ülkemizdeki Türk Baacçılarıyla bir olup bu meseleyi çözmek için cesaretle adım atan Sayın Erdoğan’ın karşına dikildiler.

Erdoğan’ı devrilmesi gereken ortak düşman olarak ilan ettiler.

Bir yanda örgütün silahları, öbür yanda Erdoğan iktidarına yönelik bu siyasi savaşım en başta Kürtlere kaybettirdi.

Kaçınılmaz olarak tekrar güvenlikçi politikalar gündemin baş sırasına gelip oturdu.

Tekrar terörü sonlandırma eksenli mücadelenin kaçınılmaz hale gelmesi, sadece Kürtlere değil ülkemize ve hepimize çok büyük zararlar verdi.

Değerli Arkadaşlar,

Şimdi yeni bir dönemin eşiğinde bulunuyoruz.

Ya birlikte Türkiye’yi inşa edip hepimizin kazanacağı bir döneme kapı aralayacağız ya da yabancı düşman güçlerin oyununa gelip birbirimize kaybettirmeyi sürdüreceğiz.

MHP’nin bilge liderinin sözüyle konuşacak olursak, hepimize kazandıracak bir barışı mı inşa edeceğiz yoksa eski ezberlerimiz ve yanlış yöntemlerimizde ısrar ederek hepimize kaybettirecek çatışmacı bir sürece mi kapı aralayacağız?

Biz Demokrasi ve Birlik Derneği olarak birinci seçenekten yanayız ve ısrarla bu seçeneğin hayat bulması için çalışacağımızı söylüyoruz.

Ve herkese buradan çağrıda bulunuyoruz:

Gelin hepimizi kendimiz gibi kalarak tüm farklılıklarımızla barış içinde yaşatacak kendi paradigmamızı akidemiz ve tarihsel tecrübemiz ışığında birlikte bulalım diyoruz.

Ulus, etnisite........

© Yeni Şafak