İslâm’da din adamı var mıdır? (2)
İslam tarihi boyunca dinî bilgisini dünyevî menfaat uğruna kullanan pek çok zavallı insan çıkmıştır. Mesela ilmiye sınıfından özellikle resmî makam ve mevkilere talip olan, bu uğurda çok lüzumsuz tartışmalara, yarışlara ve kavgalara girenler olmuştur. Yine bu sınıf içinden halkın beğenisini, takdirini toplama ve böylece popülaritesini artırma amacıyla dinî ve millî konularda belirli bir ajanda çerçevesinde fikirlerini açıklayanlar çıkmıştır. İlmini dünya menfaati için kullanmaktan haya eden hakikî ilim adamları ise bu tür kimselerin farkında olmuş, bunlardan uzak durmuş ve yanlışlıklarını ellerinden geldiğince dile getirmişlerdir. Lakin bunu yaparken, “Lâ rahbâniyyete fi’l-İslâm (İslam’da rahbâniyet yoktur)” sözünü delil getirerek “İslam’da ruhban sınıfı yoktur; din adamı yoktur.” gibi söylemlere tenezzül etmemişlerdir. İki hafta önceki yazımızda vurguladığımız gibi, hadis olarak zikredilen ama manası hadislerle uyumlu olsa da lafzen hadis olmayan “Lâ rahbâniyyete fi’l-İslâm (İslam’da rahbâniyet yoktur)” sözünün bağlamı, İslam’da din adamı sınıfının olup olmadığı, ulemâ otoritesinin doğru olup olmadığı meselesi değildir. Bu sözün zikredildiği tüm klasik kaynaklardaki tartışmanın bağlamı, İslâm’a göre hayattan el etek çekip, evlenmeyip ağır riyazetler yaparak dağlara, mağaralara ve manastır benzeri mekanlara çekilmek suretiyle toplumdan tamamen tecrit edilmiş bir şekilde yaşamanın doğru olmadığı konusudur. Biraz detay olacak belki ama Reşîd Rızâ’nın (ö. 1935) “el-Menâr” ismiyle meşhur olan tefsirinde mezkûr söz, belki modern kullanımıyla “İslam’da ruhbanlık/din adamı sınıfı yoktur.” anlamında kullanılmış olabilir diye bu eseri taradık ancak tespit edebildiğimiz kadarıyla Reşîd Rızâ’nın “Lâ rahbâniyyete fi’l-İslâm” ifadesini sadece Tevbe Suresi’nin 112. âyetinde kullandığını gördük. Buradaki bağlam da klasik eserlerdeki bağlamla aynıdır. (Bk. Tefsîru’l-Menâr, Dâru’l-Marife, XI/54). Yani Reşîd Rızâ dahi bu sözü “İslam’da ruhbanlık/din adamlığı yoktur.” anlamında kullanmamıştır.
Tasavvuf tarihine bakıldığında da cahil halk kesimini birtakım sahtekarlıklarla etkilemeye çalışan kendisi için veli, mehdi, kutub, gavs vs. gibi vasıfları kullan(dır)an nice sahte şeyhler çıkmıştır. Bizzat sûfîler, bunlardan kendi kitaplarında yakınmışlar ve bu gibi sahte şeyhler hakkında dikkatli olunması gerektiğini tavsiye etmişlerdir. Hemen her hacimli tasavvuf klasiğinde bu tür eleştiri ve uyarılara rastlamak mümkündür. Ancak bu kaynaklarda da “İslâm’da rahbâniyet........





















Toi Staff
Sabine Sterk
Penny S. Tee
Gideon Levy
Waka Ikeda
Grant Arthur Gochin
Daniel Orenstein