Hadis meclislerinin selâtîn camilerde yeniden ihyâsı: Yavuz Selim Camii’nde Sahîh-i Buhârî Meclisi
Efendimiz (sav), nübüvvet sürecinden sonra hem kendisine gönderilen vahiyleri izah etmek hem de uhdesine tevdi edilen bu kutlu vazifenin detaylarını bildirmek üzere müminlere pek çok sözlü açıklama yaptı. Ashab, bu sözleri ilk anlardan itibaren çok hassas bir şekilde genellikle hafızalarına, bazen de yazılı olarak kaydetmeye çalıştılar. Ayrıca O’nun (sav), nübüvvet sonrasındaki gerek dinî uygulamalarına gerekse günlük yaşantısına dair detaylar, sahâbîlerin dikkatli gözlemleri neticesinde dakik bir şekilde sonraki nesillere aktarıldı. Böylece O’ndan (sav) nakledilen binlerce söz ve amel/davranış, zamanla kitaplaştırıldı; hiçbir medeniyette olmayıp yalnızca Müslümanlara has olan “isnat sistemi” ve çeşitli yöntemlerle O’ndan nakledilen bu hadislerin, güvenilir olanlarını güvenilir olmayanlardan ayırt etmek üzere hadis âlimleri çok yoğun gayretler sarf etti. Zamanla hadis âlimleri, çeşitli ölçüleri dikkate alarak seçtikleri hadisleri kitaplarında derlediler. Bunlar içerisinde hadislerin en güvenilir olanlarını cem eden altı kitaba (Buhârî, Müslim, Ebû Davud, Tirmizî, Nesâî ve İbn Mâce’nin derlemelerine) “Kütüb-i sitte” adı verildi. Bunlar içerisinde özellikle Buhârî ve Müslim’in “Sahîh” isimli derlemeleri en muteber kitaplar oldu. Bu kitaplar, hem ilim meclislerinde ilmî usullere riayet edilerek tedris edildi hem de savaş ve afet zamanlarında ya da çeşitli vesilelerle teberrüken okundu. Hadis âlimleri, icazet yolunu çok önemsediler. Buna göre hadis ilminde güvenilir bir üstat olabilmek için mutlaka bu ilimde mücaz olan bir hadis âliminden icazet alıp hoca-talebe zincirinin teselsülen Resûlullah’a (sav) ulaşmasını murat ettiler.
Türkler, İslâmî ilimler içinde daha çok aklî ilimlere yoğunlaştılar. O ilimlerde kitaplar ve risaleler telif ettiler; naklî ilimlerle aklî ilimler kadar meşgul olmadılar. Bununla birlikte, Türk âlimler içerisinde hadis ilminde önemli bir yeri ve eserleri olan pek çok muhaddis, ilim tarihinde yerini aldı. Selçuklu ve Osmanlı Devleti; Konya, Erzurum, Bursa, Edirne ve İstanbul gibi büyük şehirler başta olmak üzere bazı şehirlerde hadis ilminin okutulduğu “dâru’l-hadîs”ler inşa ederek hadis ilminin ihtisas düzeyinde tedris edilmesine imkân sağladı.
Buhârî ve Müslim’in “Sahîh” isimli hadis derlemeleri, Osmanlı döneminde medreselerin yanı sıra camilerde de yaygın olarak........
© Yeni Şafak
