menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Açlığı bastırmanın derdiyle

78 16
29.06.2025

Dervişe “bize açlıktan bahset” demişler. “Midenin açlığından mı, gözün açlığından mı, nefsin açlığından mı, kalbin açlığından mı bahsedeyim?” diye sormuş derviş.

Gözle görülür bir sessizlik olmuş dervişin bu sorularının ardından.

Derviş, usul usul anlatmaya koyulmuş.

Midenin açlığını o Norveçli büyük yazar herif anlatmıştı en iyi değil mi? Ne demişti bakayım: “Sefaletim beni canımdan öyle bezdirmişti ki, artık bu hayatı savaşmaya değer görmüyordum.” Haklı mıdır bunu böylece söylerken? Haksızdır. Çünkü sefalet, şartları ne kadar ağır olursa olsun, ancak ona direnebilenlerin aşabileceği bir durumdur.

Kimdir şimdi dünyanın en aç insanları? Gazzeliler. Duyuyoruz. Her gün bir bebek ölüyor Gazze’de açlık nedeniyle. Peki ama söyleyin bakalım, bu açlık, bizim Norveçlinin dediği gibi bir “sefalet”e dönüşmüş müdür Gazze’de? Hayır, elbette hayır. Çünkü sadece midesi aç Gazzelinin. Gözü, nefsi, hele kalbi hiç aç değil. Rızkın imtihanla, izzet ve şerefin ise vakarla olduğunu bilen dervişana, mücahidana selam olsun o halde.

Söyle bakalım. Gözün aç oldu mu miden doymayı nerden bilsin a şaşkın? Gözünü ancak toprağın doyurabildiği insanın midesindeki açlık toprağa girene dek ne yerse yesin, midesini neyle doldurursa doldursun geçmez.

Adamın iyisine “tok gözlü” dermiş eskiler. Bu, iki türlüdür. Birincisi gözü tok olduğundan başkasının olana haset etmez.........

© Yeni Şafak