Erdoğan'ın izinden gitmek
Bu satırları yazarken iki grubun tepkisini şimdiden görür gibiyim:
Birinci grup; küresel Siyonizm’den başlayıp FETÖ’cülerle devam eden ve ana muhalefetin karşıtlıktan muhakemesini yitirmiş, iyiyi kötüden ayırt edemez hale gelmiş, “Erdoğan’dan gelecek iyilik Allah’tan gelsin” diyen, aklını kiraya vermiş kesimdir.
İkinci grup ise Batılılar eliyle kurgulanmış, yerli işbirlikçiler eliyle sınıfsal baskıya dönüşmüş kültürel hegemonyaya karşı yenilgi psikolojisini aşamayan; sanki Hristiyanlıktaki “ilk günahı” işlemiş gibi mahcup duran muhafazakâr akademisyenler ve kanaat önderleridir.
Geriye dönüp yazdıklarıma baktım; siyaset üzerine yaptığım eleştirilerin büyük çoğunluğu Sayın Erdoğan’ın siyasi vizyonunun, söyleminin ve misyon ruhunun, katman katman siyasilere ve akademik ortamlara taşınamaması üzerine yazdığım yazılardan oluşuyor.
Küresel Siyonizm, FETÖ’cüler ve CHP öyle yıpratıcı bir dil kuruyor ki; bu milletin kaderini değiştirmekten başka bir suçu olmayan birini anlamak, savunmak ve anlatmak neredeyse suçmuş gibi bir hava oluşturuyorlar. Ne yazık ki siyaset, STK’lar ve akademik çevreler bu duruma teslim olmuş durumda.
Bu bağlamda, “AK Parti P oy tabanına hitap ederek bir misyon partisi olabilir mi?” başlıklı bir metin hazırlamıştım. Pandemi sonrası teşkilat eğitimlerinde bu metin ilham verici oldu. Devamında yazdığım “AK Parti’nin İkinci Yirmi Yılı” başlıklı makalede, parti yönetim kadrosunun yarısından fazlasının artık iktidar umudu taşımadığını gözlemledim.
Tüm bu şartlara rağmen Sayın Cumhurbaşkanımız; büyük vizyonu, “Büyük Türkiye” hayali, Türkiye’nin geleceğine olan güçlü inancı ve mazlum coğrafyalar için en küçük bir katkı sunma düşüncesiyle, kendisini kalabalıklardan köklü şekilde ayrıştırıyor.
Bu bağlamda, ülke sınırları dışında -CHP ve FETÖ etkisinden........
© Yeni Şafak
