Neden hiç gün yüzü görmüyoruz?
“Hızın zaman kazandırdığı bir yanılsamadır. Bilakis zamanı hızlandıran acelecilik ve sürattir. Böylece zaman daha çabuk geçer ve iki saatlik bir telaş, günü kısaltır. Bölümlere ayrılmış her dakika lime lime olur, çatlayana kadar dolar. Bir saatin içine yığınla şey istiflersiniz” diye yazmış Frédéric Gros, ‘Yürümenin Felsefesi’ kitabında.
Her şeyi hızlı yapmak için gösterdiğimiz çabanın, bunun için geliştirdiğimiz teknoloji ve imkanların hayatımızı eskiden olduğundan daha yaşanır kılmadığının herhalde farkındayız hepimiz. Her şeyi daha hızlı yaptığımızda daha hızlı yapmamızı gerektiren başka şeyler çıkıyor sürekli önümüze. Bu döngü hiç durmuyor, hiç ara vermiyor ve hepimizi tüketiyor.
Hadi bir şeyleri hızlı yapmakla vakit kazandık diyelim; o durumda da boşa çıkardığımız o vakitlerde ne yapacağımızı bilemiyoruz. Boş vakitleri değerlendirmek üzere, hepsi de fena halde efor gerektiren ‘vakit geçirici’ etkinliklerin peşine düşüyoruz. Saçma sapan bir alışveriş bu! Her şeyi kendi hızında yapsak, vakti kendi içinde değerlendirmiş olacağız ve boşa çıkan vaktin içine ne koyacağımızı düşünmek zorunda kalmayacağız. Hayatın kendi ritmi var, o ritim içinde her iş tabiatına uygun biçimde işliyor. Biz kendi ritmimizi bu ritmin üstüne çıkarmaya........





















Toi Staff
Gideon Levy
Tarik Cyril Amar
Stefano Lusa
Mort Laitner
Robert Sarner
Andrew Silow-Carroll
Constantin Von Hoffmeister
Ellen Ginsberg Simon
Mark Travers Ph.d