Kimsin, kim değilsin?
Bütün bir ömrü olmadığı biri gibi olduğunu varsayarak yaşayanlar, kendilerini bir yalana esir etmiş oluyor. Bir şey yaşıyorlar belki ama o aslında onların kendi hayatları olmuyor.
Nazan Bekiroğlu’nun ‘Mimoza Sürgünü’ kitabından birkaç ilgili satır: “Kendi kendimize masallar yazıyoruz, nasılsa kalem bizim elimizde. Olmadık yerde büyüler yapıyoruz. Kendi kendimizi inşa ediyoruz görkemli planlar üzere. Kendimizi seviyoruz aslında, kendimizi yazıyoruz. Kendimize âşık olduğumuz için tahammülümüz yok masalın gerçek eliyle yıkılmasına, gerçeğin masalı yok etmesine. Canımız acıyınca feryat ediyoruz, “Ama sen gerçekte böyle değildin. Neden oyunu bozuyorsun?” Ne yanılgı oysa. Aslında şöyle diyoruz: “Ama sen benim yazdığım masalda böyle değildin. Gerçekte niye böylesin?”
Saçlar başlar, kılıklar kıyafetler, zevkler ve renkler, ehemler mühimler, kelimeler ifadeler, tarzlar duruşlar sürekli değişmek zorunda artık. Hiç kimsenin kendi kişiliğine kök salması, orada yerleşik halde kalması istenmiyor. Köksüzlüğün insanı her rüzgârda oradan oraya savrulur hale getiriyor olması önemsenmiyor. Bu savrulmalar süslü değişim yalanlarıyla teşvik ediliyor hatta.
“Ne kadar oldu........
© Yeni Şafak
