Kabuğun içi
Önünden geçen bir şeye bakan insanlar, tuhaf bir illüzyona kapılıyor bir süre sonra. Hayatı o önünden geçen şey zannetmeye başlıyorlar. Oysa o sadece önümüzden geçen bir şey! Geçiyor ve gidiyor. Hayat asıl bizim ona baktığımız yerde! Oturduğumuz bankın üstünde, yanındaki ağacın, arkadaki sokağın, daha arkadaki evlerin, evlerin içindeki odaların, odaların dışındaki şehrin, şehrin üstündeki gökyüzünün, o gökyüzünde çınlayan seslerin, fısıldayan kelimelerin, konuşkan sessizliklerin, içe doğru bakan gözlerin, içeriden söylenen sözlerin, tenimizi okşayan duyguların ve onları sarıp sarmalayan hikâyenin, o hikayeyi bütünleyen küçük hikâyelerin içinde bizimle birlikte nefes alıp veriyor aslında hayat!
“Dış dünya, içsel olanın yerini alamaz. Bu nedenle, dışsal olaylar açısından yaşamım zengin değil. Onlarla ilgili söyleyecek fazla bir sözüm de yok; anlatsam boş ve içeriksiz oldukları duygusuna kapılırım. Kendimi yalnızca içimde olup bitenlerle anlayabilirim. Yaşamımı benzersiz kılanlar onlar…” diyor Carl Gustav Jung, ‘Anılar, Düşler, Düşünceler’ ismini verdiği kitabında.
Her şeyin dışarıda........
© Yeni Şafak
