Sertaç Timur Demir: Hayatı hızlı trenden izler gibiyiz
Zaman akıp gidiyor. Eskiler geçip giden zamana çok değer vermişler, çokça uyarmışlar, pişmanlıklarını özlü sözlere bu günlere taşımışlar. Zamanın akıp gitmesi ile akıp giden zamanı yaşamak ve bu seyrin farkında olmak ise günümüzde çok zor. Çünkü teknoloji zamanın önüne geçen bir hızla bizleri sürüklüyor. Çok değil 30 yıl öncesine kadar sımsıkı bağlı olunan binlerce yıllık gelenek ve görenekler bir anda unutulur oldu. Adeta üzerinden yeni bir bin yıl geçmiş gibi. Peki ne oldu? İnsan nasıl bu kadar değişti ve bu gidiş nereye? Dijital dünya geçmişi yok eden ve geleceği de belirsiz bir yaşam inşa ediyor. Bu dönüşümü şahitlik eden bizler ne yapabiliriz ve bizden sonraki nesle ne olacak?
Eminim sizlerin de aklında böyle onlarca soru var. Cins dergisindeki yazılarını ilgiyle takip ettiğim ve çağımızı yorumlayan kitaplara imza atan İletişim Bilimcisi Sertaç Timur Demir’i Bir Başka Mesele’de konuk ettim ve kendisini soru yağmuruna tuttum. Sertaç Hoca, uzun yıllar yurt dışında eğitim alan ve yine uzun yıllar Anadolu’da görev yaparken toplumu, taşradan merkezi gözlemleme fırsatı olan, yaşadıkça, tecrübe ettikçe bakış açısını güncelleyen bir sosyolog. Benim için çok faydalı ve ufuk açan bir söyleşi oldu. Meselelere bakışım kısmen değişti ve daha çok netleşti. Lafı çok uzatmadan sözü ona bırakacağım. Haftaya ise yine çağın insanın analiz etme derdine düşen ve teknoloji mahkumu olan bizlere dair ilginç tespitleri alan Yazar Hatice Ebrar Akbulut’u konuk aldım.
Söz şimdi Sertaç Timur Demir’de…
Not: Söyleşinin sohbet kaydını saat 10.00’dan itibaren Yeni Şafak’ın Youtube kanalından izleyebilirsiniz.
SANAL VE GERÇEK İÇ İÇE GEÇTİ
İnsanlık tarihi boyunca araçlar değişmiş. Araçlarla beraber yaşamlar değişmiş. Buna bağlı olarak da her değişim insanı ürkütmüş. Yaşadığı topluma kafa yoran, kendi farkındalığını arayan insanlar için özellikle ürkütücü gelmiş değişim fikri. Biraz muhafazakarlık düşüncesi burada baskın olmuş. Kendini kurtarma kavramı öne çıkarılmış. Artık biz bizim dışımızda olan bir şeyden bahsetmiyoruz şu anda. Bunu yeni normal olarak değil ama yeni anormal olarak kabul etmek gerek. ‘Mektup’ filminde bir bölüm vardır, “Eskiden bataklık uzaktan görünürdü, şimdi görünmez oldu çünkü içindeyiz” der. Şimdi içine bu denli girmiş olduğumuz bir şeyi ne kadar görebiliriz? Bunu biz görebilir miyiz yoksa bu zaman mı alacak? Biraz avantajımız şu: pastoral dönemle yani analog, tabiat baskın bir dönemle şimdiki dönemi karşılaştırma şansı olan belki son nesiliz Dijital yerli değiliz, göçmen konumundayız. Eleştirelliğimiz ya da bir şeyleri kaybediyor olduğumuz hissiyatı buradan doğuyor. Fakat bunun içinde yaşayan insanlara burada hitap ederken sözlerimiz ne denli iletişim dilinde kod açımı yapabilir? Referans çerçevelerimiz birbirinden farklı. Biz ayrı bir dünyayı yaşıyoruz. Değer yargılarımız çok farklı. Ve benim belki son bir yılda değiştiğim bir pozisyondur bu. Böyle........
© Yeni Şafak
