Gazze Yolunda-3: Soykırıma iki saat uzaklıktayız
Mısır polisini atlatarak ve pasaportlarımızı kaptırmamak için türlü numaralar yaparak geldiğimiz, Büyük Gazze Yürüyüşü’nün başlayacağı İsmailiye’den dönmemiz gerekiyordu. Tam o anda navigasyonu açıp baktım ve Gazze’ye 210 kilometre uzaklıktaydık. Yolumuz açık olsa araçla en fazla iki saat sonra Gazze’de olabilirdik. O kadar yaklaşmıştık. O kadar dibindeydik. Koşsak, yürüsek, 2 bilemedin 3 gün sürerdi varmamız.
Soykırımın pençesinde can çekişen Gazze’ye giden bir yol vardı. Biz o yoldan dönüyorduk şimdi. Kendi kendimi, o yolun olduğunu görmekle ve artık bilmekle teselli ettim. Bu yol varsa bir gün mutlaka aşılacaktı. Şimdi Kahire’ye dönmeliydik. Önümüzde iki saatlik bir yol vardı. Gruplarda çok sayıda aktivistin deport edildiği, tutuklandığı ve şiddet gördüğü yazılıydı.
Kahire’ye, Büyük Gazze Yürüyüşü için giden ve tüm aktivistlerin buluşma noktası olan İsmailiye’ye ulaşabilen üç kişiydik. Bununla övünmek gibi bir duygumuz, düşüncemiz olmadı. Aksine üzgündük, çünkü bizim de bizleri takip edenlerin de hayal ettiği yürüyüş gerçekleşmemişti. İsrail’in Gazze Şeridi’ne uyguladığı ablukayı kırmak ve Filistin halkına destek vermek amacıyla organize edilen “Mağrip Direniş Konvoyu”nun, Tunus’tan Libya’ya kadar olan mesafede kaydedilen görüntüleri zihinlere kazınmıştı oysa. Vicdanlı, cesur insanlar Gazze’ye ulaşmak için yollardaydı. Biz de işte bu kutlu yürüyüşün parçası olacaktık. Beklenti bu yöndeydi. Lakin hem konvoy durdurulmuş hem de konvoya farklı yerlerden katılmak isteyenler eş zamanlı engellenmişti.
İsmailiye yolundayken bir gözüm de hep Libya’daydı. Tunus, Cezayir, Fas, Moritanya ve Libyalı aktivistin bulunduğu ve Tunus’tan yola çıkan yaklaşık 2 bin kişilik konvoy, Libya’nın batı kısmından sorunsuz geçmiş ancak önceki akşam, İsrail yanlısı Hafter güçlerinin kontrolünde bulunan Sirte kenti girişinde durdurulmuştu. Konvoy sözcüsü, Hafter güçlerinin 4 aktivisti gözaltına aldığını ve su ile gıda erişimini engellediğini açıklamıştı. Üç gündür sergilediği tutuma bakılırsa Mısır Hükümeti de benzer bir uygulama yapabilirdi? Çok net olarak Refah sınırına yürümemizi istemiyorlardı. Darbeci Sisi ile darbeci Hafter arasında bir fark yoktu…
TİMSAH GÖLÜ’NDE ŞAŞKIN BİR KAPTAN
Yol arkadaşım Enes Yalman, Süveyş Kanalı ile buluşan göldeki gezi teknelerinden birine binerek açıkta video çekebileceğimizi söylediğinde hiç düşünmeden kabul ettik. Bulunduğumuz kafeterya ve İsmailiye sokakları yayın yapmak için güvenli değildi. Gezi teknesinin kaptanı bize tam bir turist muamelesi çekerek müziği son ses açmış, binmemiz için merdiven uzatmıştı. Dört kişi için 30 dolar ödeyerek seferi kapatmıştık. Şoförümüz Yahya da bizimleydi. Hemen açıldık. Bu arada üzerinde olduğumuz gölün adına bakmak için haritayı açtım. Timsah Gölü’ndeydik. Adı korkutucuydu ve bu göl de zaten binlerce timsahın yaşadığı Nil Deltası’ndaydı. Lakin bizim amacımız gezmek ve macera değildi. Basın acıkması yapacaktık. Tekne kıyıdan uzaklaşınca Enes, kaptandan son ses çalan müziği kapatmasını istedi. Sakin bir seyahat yapmak istediğimizi söyledi. Kaptan şaşkındı. Ben de bu esnada çantamın dibindeki mikrofonları çıkardım ve telefona taktım. Enes Yalman, Nizamettin Kaymak ağabey ve ben bir durum değerlendirmesi kaydedecektik ve Yeni Şafak’ın sosyal medya hesaplarından yayınlanacaktı. Başladık anlatmaya. Neden geldik, yolda neler yaşadık, bu yayını neden teknede yapıyoruz? İzleyiciye izah vermemiz de gerekiyordu. Kameramanlığımızı ise sabah tanıştığımız, bizi ilk arama noktasından geçirip “Sonuna kadar sizinleyim” mesajını veren ve şimdi de İsmailiye’de mihmandarlık yapan şoförümüz Yahya yaptı. Sekiz dakikalık kayıt bitince kaptana baktım hemen, inanılmaz tedirgindi, bu arada çevremizden eğlencelerin yapıldığı başka gezi tekneleri geçiyordu. Hepsi de tamamen doluydu. Birinde nişan ya da düğün benzeri bir organizasyon vardı. Enes, kaptana dönmek istediğimizi söyledi. Oysa turumuz bir saatlikti. Yarım saat olmadan videomuzu çekmiştik, bir an önce ekibe göndermem ve bundan sonra ne yapacağımıza karar vermemiz gerekiyordu. Sanırım bu gece İsmailiye’de kalacaktık.
MEKANLARA ALINMIYORUZ: ÇAY BAHÇESİNE ÜYELİK İSTEDİLER
Karaya ayak basar basmaz Yahya’ya nereye gidebileceğimizi sorduk. Birbirimize söylemiyorduk ancak acıkmıştık. Yanımda getirdiğim kuru yemişleri de arabadaki sırt çantamda bırakmıştım. Kanal tarafındaki sahilde çok sayıda kafeterya vardı. Hem de Wi-Fi bulup videoyu göndermem gerekiyordu. Sahil tarafına gitmek için yolun karşısına geçmeliydik. Sivil polisler olabilirdi. Yine de tek tek geçtik. Çay bahçelerinin olduğu plaj bölümüne girişin kapısında birkaç görevli vardı. Yahya girmek için yeltendiğinde müdahale etmediler fakat bizi durdurdular. İçerideki kafelere........
© Yeni Şafak
