Filo Günlükleri 20: Dalgalar Gazze için sarsarken
Deniz üzerindeki sekizinci, açık denizdeki ilk günümüz... Ama açık denizdeki imtihanımız çetin geçeceğe benziyor. Rüzgâr sadece yelkenleri değil, bizim irademizi de sınadı. Dalgalar, teknemizi sadece bir beşik gibi sallamadı, adeta Gazze için neden bu kadar geç kaldığımızı sorgularcasına sarsıyordu da. Bu arada, çıktığımız uzun ve kutlu yolculuğa adanmış aktivistlerin, çetin sınava dayanıp dayanamayacağı ilk saatlerde belli olacaktı.
Üzerinde bulunduğumuz bu yelkenli, evet, hareket kabiliyeti yüksek bir deniz taşıtı. Fakat bu sadece teknik bir gerçek. Hakikat ise şu: İçindeki yaşam alanı, insanın kendi bedeniyle ve düşünceleriyle baş başa kaldığı klostrofobik bir hücreden farksız. Daha sakin sularda bu duruma alıştığımızı sanmıştık. Dalgalar azgınlaştığında, o daracık alanlar adeta birer cendereye dönüştü. Aşağıda, kamarada ayakta durmak bile bir mücadeleydi. Teknemiz dalgalara girip çıkarken her sarsıntıda, insan yerçekiminin ne büyük bir lütuf olduğunu anlıyor. Yoldaşım, şükür vesilem Prof. Dr. Haşmet Yazıcı ve diğer aktivistlerle birbirimize dayanak olduk. Bazıları yanlarında kovalarla saatlerce oturdular.
Ben, ilk altı saat boyunca kendimi güverteye, rüzgârın ve tuzlu suyun insafına teslim ettim. O temiz hava, midenizi bulandıran o boğucu kapalı alan hissini yok ediyor. Dalgaların ritmine alışarak, bu devasa gücün bir parçası olmaya, tekneyle bütünleşmeye çalıştım. Güvertedeki alışma seansından sonra uyumak için kamaraya inmem gerekiyordu. Öncesinde mideme iyi gelmesi için kurutulmuş ekmek yedim ve bulantı ilacı aldım. Böyle böyle alışacaktık. Artık gözlerim kapanmaya durunca da uyku tulumunu serip uzandım. Zihnimi de bedenimi de dalgaların seyrine bırakıp, okumalarıma odaklandım. O an aklıma şu söz geldi: Akdeniz annemiz, bu tekne ise beşiğimiz.
Dalmışım. Bebekler gibi uyuyamasam da korktuğum gibi olmadı. Namaza kalktığımda gayet iyiydim. Ardından kendimi güverteye attım hemen. Çünkü içeride durmak hem bulantıyı tetikliyor hem de havasızlık hayli yoruyordu. Bu yolculukta umutsuzluğa yer yok. Güverteye çıktığımda güneş doğuyordu. İzledim dakikalarca. Kendimi daha iyi hissetmek için işime odaklandım bir süre. Yeni Şafak’ın Instagram hesabından kısa bir canlı yayın yaparak, dalgalı denizdeki seyrimizi izlettim takipçilerimize.
Ve işte tam da bu noktada, bu yolculuğun asıl manası bir şimşek gibi çakıyor zihnime. Bizim bu anlık kısıtlanmışlığımız, bu geçici zorluklarımız... 22 yıldır dünyanın en büyük açık hava hapishanesinde nefes almaya çalışan Gazze halkının yaşadıklarının yanında ne ifade eder ki? Aklımızın bir köşesinde hep onlar, hep Gazze var. Bu yüzden karşılaştığımız her zorluk, bir anda anlamını yitirip yeni bir manaya bürünüyor. Midemizi bulandıran her dalga, açlıktan ölmek üzere olan bir bebeğin sessiz çığlığını hatırlatıyor. Uykusuz bir her gece, evleri başlarına yıkılır mı korkusuyla sabahı eden bir ailenin bitmeyen nöbetine bir selam oluyor.
Küresel Sumud Filosu’nun ana gemisi........© Yeni Şafak
