Türkiye’yi millî irade, kamu vicdanı ve Tabii ki Allah korudu…
15 Temmuz 2016, Türkiye için büyük bir değişim sürecinin son noktasının konduğu gündü…
Neydi bilinen formül?..
Türkiye üzerinde hak iddia eden yabancı ülke kliklerinin çıkarları ile onların ülke içindeki iş birlikçilerinin çıkarlarının kesiştiği yerde bir sorun kümesi mi oluşmaya başlıyor; tehdit mi hissedildi… Hemen gerekli algı yönetimi araçları devreye sokuluyordu; “Memleket elden gidiyor” havası yaratılıyor; hemen adından “Ordu göreve!” moduna geçiliyordu… Ve sonrasında beklenen sonuç: Ya ordunun tamamı “Emir komuta zinciri içinde emirle!” ifadesiyle ya da ordu içinden bazı ‘vatansever’(!) kliklerin liderliğinde ordunun bir kısmının duruma vaziyet etmesiyle, yasaların içinden cımbızla seçilmiş “TSK İç Hizmet kanunun 35’inci maddesi” derhal devreye sokuluyordu.
2013 yılında değiştirilen bu maddede ne deniyordu:
“Silahlı kuvvetlerin vazifesi; Türk yurdunu ve anayasa ile tayin edilmiş olan Türkiye Cumhuriyeti’ni kollamak ve korumaktır”… Vatanın elden gitmekte olduğu gerekçesiyle, hatta bazan da bu gerekçeyi bizzat yaratarak, “Ordu yönetime el koyup” duruyordu…
Madde şöyle değiştirildi: “Silahlı kuvvetlerin vazifesi; yurtdışından gelecek tehdit ve tehlikelere karşı Türk vatanını savunmak, caydırıcılık sağlayacak şekilde askeri gücün muhafazasını ve güçlendirilmesini sağlamak, TBMM kararıyla yurtdışında verilen görevleri yapmak ve uluslararası barışın sağlanmasına yardımcı olmaktır”…
Kanun, artık hiçbir müdahaleye cevaz vermiyordu ama yine de bir açık kapı bulmak mümkündü… O kapıyı da bizzat millet iradesinin kendisinin ayağa kalkarak kapatacağını pek kimse kestirememişti… Ta ki Erdoğan o gece cep telefonu üzerinden canlı yayında millete ülkeye sahip çıkma konusunda seslenene kadar…
Aslında o gün yedi cihana duyurulan bir viraj alınıyor, Türk halkının ve Türkiye’nin karakterini hâlâ anlamayanlar için altı bir kez daha kalın kalın........
© Yeni Şafak
