menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Zaman makinesiyle geri gitsek, neleri değiştirirdik?

15 1
yesterday
Eğer tarihin akışına müdahale edebilme imkânı olsaydı, Mustafa Kemal Atatürk'ün belirlediği millî çizginin bozulmadan sürdürülmesine katkı sunacak bir ortamın inşasına destek verilmesi, bugün açısından hayati bir kazanım olurdu. Zira Atatürk, "Türkiye Cumhuriyeti'ni kuran Türkiye halkına Türk milleti denir" ifadesiyle etnik ve mezhebi ayrımları aşan kapsayıcı bir vatandaşlık anlayışı inşa etmiş, "Yurtta sulh, cihanda sulh" ilkesiyle ise iç barış ve dış politikada dengeyi esas alan bir rota çizmişti. Ne var ki bu çizgi zamanla aşındı; yerini kimlik temelli gerilimlere, yönü belirsiz ittifaklara ve toplumsal çözülmelere bıraktı.

Bu tarihsel kırılma noktasında, Prof. Dr. Haydar Baş'ın millî ve manevî değerlere dayalı söylemleri, Atatürk'ün ortaya koyduğu çizginin zamanla ihmal edilen yönlerini yeniden canlandırma adına önemli bir fırsat sunuyordu. Özellikle Ortadoğu'da mezhepler üzerinden vekâlet savaşlarının kurgulandığı bir dönemde, Prof. Dr. Baş'ın "Tevhid'in merkezi Ehl-i Beyt'tir" anlayışı; mezhepçilik fitnesini bertaraf etmeye ve ümmet içi çatışmaları önlemeye yönelik güçlü bir stratejik duruşu temsil etmekteydi.

2011 yılında, Suriye'de mezhep temelli iç karışıklıkların yeni başladığı günlerde Bursa'da düzenlenen Uluslararası Ehl-i Beyt Sempozyumu, bu stratejik uyarının en somut adımıydı. Türkiye, Suriye, Irak, İran, Azerbaycan ve Tanzanya gibi birçok ülkeden katılımcının yer aldığı bu toplantı, İslam coğrafyasının farklı unsurlarını aynı zeminde buluşturmayı amaçladı. Mezhebi farklılıkların çatışma değil, zenginlik olduğu anlayışı, Atatürk'ün "yurtta barış" ilkesinin bölgesel düzlemdeki bir yansımasıydı.

Aynı dönemde ise bazı çevrelerin, sahadaki çatışmaları mezhep temelli gerekçelerle meşrulaştırmaya çalıştıkları gözlemlendi. Rejim karşıtlarına destek vermeyi........

© Yeni Mesaj