Prof. Dr. Haydar Başın uyardığı günlere mi geldik?
Tam da Türkiye'nin Suriye'de HTŞ ve SDG gibi unsurlarla yeni uzlaşı arayışlarına girdiği, PKK'nin sözde silah bırakma çağrılarının dolaşıma sokulduğu ve içeride "yeni anayasa" adı altında yapısal değişikliklerin konuşulduğu bir süreçteyiz. Bu şartlarda Osmanlı'nın çok hukuklu, çok kimlikli yönetim modeli yeniden masaya getiriliyorsa, mesele sadece tarih hatırlatması değil, bugüne ve yarına dair bir kurgu girişimidir.
Peki Osmanlı'nın "millet sistemi" neydi? Bugünkü anlamda bir "millet"ten söz etmiyoruz. O dönem millet, dini cemaat demekti. Müslümanlar, Rumlar, Ermeniler, Yahudiler... Her biri kendi içinde, kendi hukuk sistemine ve yönetime sahipti. Devlet ise bu yapılar arasında koordinasyon sağlıyordu. Herkes aynı çatı altında yaşıyordu ama aynı hukukla değil.
Zamanla bu sistem sarsıldı. Özellikle 1789 Fransız İhtilali ile birlikte gelen "ulus" fikri ve eşit vatandaşlık anlayışı Osmanlı'yı da etkiledi. 1839 Tanzimat ve 1856 Islahat fermanlarıyla bu yapıda bazı eşitlemeler yapıldı. En nihayetinde 1876 Anayasası'yla "hepimiz Osmanlıyız" denilerek çok hukuklu sistem resmen terk edildi. Ama geç kalınmıştı. İmparatorluk parçalanmaya başlamıştı bile.
Bugün yeniden bu sistemi hatırlatmak, aslında imparatorluk nostaljisiyle açıklanamayacak kadar ciddi sonuçlar doğurabilir. Çünkü dünya değişti. Artık çok kimlikli yapıların değil, vatandaşlık........
© Yeni Mesaj
