menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Maden politikamız: Milli servetin sessiz talanı

28 1
tuesday
Türkiye, yer altı kaynakları bakımından zengin ancak bu zenginliğini halkının refahına dönüştürmekte yetersiz kalan bir ülkedir. Yerli-yabancı sermaye ekseninde yürütülen madencilik politikaları, yalnızca ekonomik değil, aynı zamanda ekolojik, sosyolojik ve siyasal bir kriz alanı haline gelmiştir. Bu süreçte dikkat çeken en vahim gerçeklerden biri ise, devletin bu kaynaklardan aldığı payın son derece düşük olmasıdır. Daha da çarpıcısı, çevresel tahribatın maliyeti dahi hesaplanmaksızın, bu değerli rezervlerin büyük bölümü yabancı şirketlerin denetimine bırakılmaktadır.

DEVLET HAKKI: MODERN BİR SÖMÜRGECİLİK?

3213 sayılı Maden Kanunu'nun 14. maddesine göre, Türkiye'de altın, gümüş ve bakır gibi kıymetli madenlerde devlet hakkı yalnızca %3; elmas, safir, zümrüt gibi taşlarda ise %4'tür. Bu şu anlama gelir:

Devlet, "'sı senin, bana %4 yeter" diyerek ülke kaynaklarını âdeta peşkeş çekmektedir.

Bazı örneklerde bu oran 'e kadar çıksa da (örneğin linyit üretiminde), bu oran bile dünya ortalamalarının çok gerisindedir. Karşılaştırmalı analizlerde Afrika'da bile bazı ülkelerin ila @ arasında değişen royalty oranlarına sahip olduğu bilinmektedir.

1985 yılında yürürlüğe giren 3213 sayılı Maden Kanunu ile yabancı şirketlerin Türkiye'de maden arama ve işletme faaliyetlerine katılması yasal olarak mümkün hale gelmiştir.

RUHSAT PATLAMASI: KİMİN........

© Yeni Mesaj