menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Barışın bedeli ne olacak?

15 3
18.07.2025
Türkiye'de bugün "Terörsüz Türkiye" adıyla yürütülen süreç, kamuoyuna barış ve huzurun tesisi olarak sunuluyor. Lakin bu sürecin derinlemesine incelenmesi, meselenin yalnızca "silah bırakma"yla sınırlı olmadığını; çok daha kapsamlı bir kimlik, egemenlik ve sistem tartışmasını beraberinde getirdiğini göstermektedir.

Bu noktada, Prof. Dr. Haydar Baş'ın 15 Kasım 2003 tarihli bir televizyon konuşmasında sarf ettiği ifadeler, aradan geçen 20 yıla rağmen hâlâ güncelliğini koruyor. O konuşmasında şöyle demişti:

"Hiçbir zaman, hiçbir şartta bağımsızlık tartışma konusu olamaz."

Bugün "barış" adıyla yürütülen sürecin satır aralarında, bağımsızlığın tanımı yeniden yazılmak istenmektedir. Silahlar susuyor, evet. Ama o silahların yerine konuşmaya başlayan ifadeler dikkat çekici: "özerklik", "etnik temsiliyet", "yeni anayasa", "yeni vatandaşlık tanımı" gibi kavramlarla, üniter devletin ve millî kimliğin altı oyulmaktadır.

Prof. Dr. Haydar Baş, bağımsızlığın yalnızca fiziki sınırların korunması anlamına gelmediğini, aynı zamanda can emniyeti, mal emniyeti, din ve vicdan hürriyeti, kimlik ve kültür bütünlüğü gibi temel değerlerle doğrudan ilişkili olduğunu vurgulamıştı. Ve haklıydı. Çünkü bağımsızlığın tanımı değiştiğinde, artık hiçbir şey yerli yerinde kalmaz. Şöyle demişti:

"Bağımsızlığın tarifi değiştiyse, can emniyeti de değişmiştir, vatan emniyeti de."

Bugün bize dayatılan yeni "barış" tarifinde, Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucu ilkeleri geri plana itilmekte, yerine Batı merkezli çok kimlikli bir yapının taşları döşenmektedir. Prof. Baş, bu noktada Türkiye'nin kendi "millî insan modeli"ni inşa edememesini en büyük zaaf olarak görür ve ekler:

"Kendi kimliğini ortaya koymayan, başkasının senaryosunda figüran olur."

Türkiye bugün........

© Yeni Mesaj