menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Ahmet Ömerağa’dan yeni kitap: “İkinci Dünya Savaşı ve Kıbrıslı Katırcılar...”

11 0
11.07.2025

Ahmet Ömerağa, “İkinci Dünya Savaşı ve Kıbrıslı Katırcılar” başlığıyla 600 sayfalık, fotoğraflarla bezenmiş yeni bir kitap yayımladı. Geçmişle yüzleşmeye dair Kıbrıs’tan bu değerli kitaptan Ahmet Ömerağa kendi sosyal medya sayfasında Kıbrıslı katırcıların gerçek anılarından alıntılar yapmaya başladı. Ahmet Ömerağa’yı bu yeni kitabı nedeniyle kutluyoruz ve kaleme aldığı Kıbrıslı katırcılardan Osman Abosdrado’nun İtalya macerasına dair hatıralarını teşekkürlerimizle paylaşıyoruz... Ahmet Ömerağa, şöyle yazıyor bu konuda:

“Anı: Katırcılardan Osman Abosdrado'nun İtalya Macerası...

Yazan: Ahmet Ömerağa

“İkinci dünya Savaşı 1939’da patlak verince, Kıbrıslıları ekonomik sıkıntılar içinde yakaladı. O yıllar büyük bir kuraklık yaşanmış, Maden grevi, işsizlik derken maddi sıkıntılar içinde kıvranılırken, İngiliz hükümeti asker yazmaya başlamış, Kıbrıslı Türkler, Rumlar çareyi asker yazılmakta bulurlar. İngiliz hükümeti, Kıbrıslıları geri hizmette “Katırcılar Tugayı” adı altında görev yapacaklarını vaat etti. Fakat öyle yapmadı, savaş deneyimsiz köylü, çiftçi çoban gençleri Polemidya’da üç ay eğitimle İtalya ve Yunanistan’a götürüp, Alman askerlerinin önüne attı. Kıbrıslılar yabancı yaban ellerde ilk altı ay içinde Almanlar’a esir düştüler. Aile albümlerindeki, İngiliz askeri üniformalı, silahlı gaz maskeli fotoğraflar o günlerin hatırasıdır.

İşte Kıbrıslı Türk Osman Abosdrado’nun bir anısını sizlerle paylaşıyorum: “Bizler 1941 senesi Mayısı’nda, Polemidya eğitim kampında, üç ay eğitim yaptık. Buradan sonra bizi, Rum, Türk iki yüz elli kişiyi aldılar. Bir vapurla Mısır’a, Port Said limanına götürdüler. Buradan başka bir gemiye aktarıldık, yanımızda Kıbrıs’tan köylerden satın alınan, beş yüz kadar da katır vardı. Önce Sicilya adasına çıktık, iki gün sonra, İtalya’nın ana karasına aktarıldık. Bir dağlık, orman içinde kamp kuruldu ve cephaneler katırlara yükletildi. İtalyan bir rehber ve komutanların öncülüğünde, verilen talimatla, bir hafta sürecek yolculuğa çıktık.

Saldırılara açık olmamak için, dağlık ve ormanlık bölgelerden ilerliyorduk. Yine de Alman uçaklarının, saldırılarına uğruyor, aramızda ölenler ve katırlardan kayıplar oluyordu. Komutanın tayin ettiği adamlar, ölen katırları hemen orada yüzüyor, alıp götürüyorlardı. Sorduğumuz zaman, katır derilerinin İngiliz’e, lazım olduğunu söylüyorlardı. Tabii buna inanmadık, savaş zamanı bu kadar önemli işler varken, Katırın derisini ne yapacaktı, koca İngiliz İmparatorluğu. Tabii ki! Öğrendik, Afganistanlı bir asker, anlattı olan biteni. Vurulan ölen katırların etlerini, bize verdikleri öğlen ve akşam yemeklerine koyuyorlardı. Nasılda anlamamıştık hayret! Yemeğin içine katıldığı halde, katır eti sert, lastik gibi çiğnedik sonra sanki sinirli gibi zor parçalanıyordu. Fakat bizler o zor şartlarda yorgunluktan, ne yediğimizi bilmeden, daha bizlere neler yedirmişler, haberimiz yoktu.

Ertesi gün topluca isyan ettik, yemeğimize ölü katır eti katmalarını protesto ettik ama nafile! Komutanlar bizi topladı, “Ne bulursanız, önünüze ne konursa, onu yiyeceksiniz. Varmamız gereken hedefe kadar, var olacak olan bu, yiyen yer, yemeyen aç kalır. Sabredeceksiniz, bakarsınız yarın, katır eti de bulamazsınız” dedi. Çaresiz sustuk ve itaat ettik, Yaşasın Kraliçemiz, yaşasın İngiltere…

İki ay sonra Almanlar’a esir düştük, sabah gün doğumuyla, bizi ormana ağaç kesmeye götürüyorlardı. Sekiz Rum, üç Türk bir guruptaydım, iş çok ağırdı, kestiğimiz ağaçları gün boyu yontturuyorlardı. Yiyecek çok azdı, kaytarmak mümkün değildi, bize göz açtırmıyorlardı. Başımızda zıbandırık gibi, silahlı Alman askerleri vardı.

Bir gün bizi, bir tren yoluna götürdüler, yol bir çiftliğin yanından geçiyordu. Çiftliğin içinde bir kadın, yoğrulmuş kepek dolusu bir kovayı, yavrulu bir domuzun önüne koydu ve kadın geri içeriye girdi. Bu fırsatı kaçıramazdık, üçümüz anlaştık, kovayı domuzun önünden alıp geldik. Sekiz arkadaş avuç avuç, sırayla o pis, bir kova yoğrulmuş kepeği yedik. Aç kalan domuz viyaklamaya başlayınca, Alman askerleri boş kovayı da gördüler ve durumu anladılar. Askerler bizi yakalayıp kelepçelediler,........

© Yeni Düzen