menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

“Küçük tahta valiz ve Andrea’nın hikayesi...”

10 10
12.07.2025

Leyla ULUBATLI

(Leyla Ulubatlı, Aşşa’dan (Paşaköy) Andrea’nın hikayesini kaleme aldı... “Küçük tahta valiz ve Andrea’nın hikayesi” başlıklı bu dokunaklı yazıyı bize gönderen Leyla Ulubatlı’ya yürekten teşekkür ediyor ve yazısını okurlarımızla paylaşıyoruz. S.U.)

Bazen sevgiliyi, sevdiklerini getiren bir yoldur valiz. Bazen anılarını, acılarını içerisine hapis ettiğin bir hücre. Umuda yolculuktur bazen. Bazen bir sığınaktır seni çocukluğuna götüren. Bazen bir göçün hikâyesidir valiz… Tıpkı Andrea’nın hikâyesi gibi…

25 YIL ÖNCE TANIŞMIŞTIK...

Andrea ve Artemis ile bundan tam yirmi beş yıl önce iki toplumlu bir barış etkinliğinde karşılaşmıştık. Savaştan sonra ilk kez adanın kuzeyine geçmişlerdi. Biraz tedirgin, çokça da heyecanlıydılar. Bizlere verilen sınırlı vakitte ve sivil polislerin gözetiminde, birbirimize düşman bellediklerimizle ilk kez gerçek anlamda tanışmaya çalışıyorduk. Dillerinden az çok anladığım için bağlantı kurmakta guruptaki birçok arkadaştan daha avantajlıydım. Yıllardır biriktirdiğimiz konuları, aklımıza ilk gelen soruları perdesiz soruyor, durmadan birbirimize bir şeyler anlatıyorduk. Daha çok Artemis’le ben konuşuyordum. Ve hayretle görüyorduk ki birbirimize çok benziyorduk. Yemeklerimiz, esprilerimiz, adetlerimiz…

“KÖYÜME GİDEBİLECEK MİYİZ?”

Andrea, bu arada etrafı gözlemler, arada bir de sorularımıza cevap vererek konuşmalarımıza katılırdı. Ama genelde suskun ve düşünceliydi. Dalıp, dalıp giden bakışlarında, kör kuyularda kayboluşunun hüznü gizliydi sanki. Bir ara Artemis’le konuşmamızı pat diye bölerek “Köyüme gidebilecek miyiz?’’ dedi

Belli ki suskun olduğu saatlerde 1974 Temmuz’undan beri gidemediği köyü Aşşa/Paşaköy’e gitmenin, sokaklarında tekrar dolaşabilmenin hayalini kuruyordu. Ne diyeceğimi bilemedim. Daha doğrusu biliyordum ama bir insanın hayallerine negatif etki yapacak o cevabı vermek zor geliyordu. Andrea’nın sorusuna doğrudan “Hayır’’ demek istemiyordum. Eşimle birbirimize baktık. O dönemde iki toplumun birlikte yaptığı etkinlikler, Dışişleri Bakanlığı’nın özel iznine tabi idi. Bakanlığın verdiği süre ve çizdiği güzergâhın dışına çıkmak yasaktı. Dahası sivil polisleri atlatmak olanaksızdı. Eşimle, onları sivil polislerden nasıl kaçırırız diye hızlıca düşündük. Ama olmadı. Çünkü eğer yakalanırsak bizim cezalandırılmamız bir yana, bu kaçamak ziyareti bahane ederek iki toplumlu etkinlik izinlerine yasak getirilmesine de sebep olabilirdik. Bunu ne Andrea, ne Artemis, ne de biz istiyorduk. Çünkü iki toplumun yakınlaşması için bu tür etkinlikler çok önemliydi. Bizim dostluğumuz da bu etkinlikler sayesinde oluşmuştu ve sınır kapılarının açılmasıyla devam etti...

Andrea, o gün başka soru sormadı. Gidemediği köyünün hasretiyle yanarken, gözleri hep yağdı yağacak bir bulut gibi, dolu dolu dolaştı durdu insanların arasında.

ESKİ, KÜÇÜK BİR VALİZ...

Göçler üzerine hepimiz çok hikâyeler dinledik. Çok filmler, çok belgeseller izledik. Yine de göçün acısını köylerinden evlerinden zorla koparılanlar, korkuyla kaçırılanlar, bahçelerindeki limon ağacının kokusuna sakladıkları çocukluklarına hasret kalanlar kadar hissetmemiz, ruhlarında ve yüreklerinde açılan onarılmaz yaraları onlar kadar duyumsamamız olanaksızdır.

Dostlarımız Andrea ve Artemis’in evlerine son gidişimde atölyelerindeki masanın üzerinde güvercin gözü, kahve/bej renginde pötikare bir kumaşla döşenmiş eski küçük bir valiz duruyordu.

Valize bakarak içerisine ne çok anıyı, eşyayı, zamanı sığdırdığını düşünüyordum ki; Artemis, aklımdan geçenleri okumuş gibi, “Andrea’nın valizi!’’ dedi. ‘”Annesi köyden göçerken aceleyle içerisine tıkıştırdığı Andrea’nın özel eşyalarını ve kitaplarını bu valizle taşıdı. Küçük tahta valizin hafızasında birikenlerle, Andrea’nın anlattıkları arasında bir yolculuğa çıkmıştım o gün.

“Annem Desbinu, bu valizde sadece kitaplarımı ve özel eşyalarımı getirmedi. Onların çok ötesinde bir şeyler getirdi. Anılarımı getirdi, çocukluğumu getirdi” diye anlatmaya başladı Andrea.

“İnsan yaşlandıkça, mutlu ve mutsuz anlarını hatırlatan eşyalara kendince anlamlar yükler. Onlara dokunmak, eski bir dostla dertleşir gibi onlarla konuşmak ister. Bana yıllardır yarenlik eden bu valiz öyle bir sırdaştır işte. Köyümün bir parçadır sanki’’ dedi. Ve anlatmaya devam etti.

“DUVARIMIZA SİZ TÜRK MÜSÜNÜZ? DİYE YAZDILAR...”

“Ben, Türkler ve Rumların birlikte yaşadığı Paşaköy’de doğdum. Köyüme ait ilk hatıralarım, nenemin Türk komşusunun beni kucağına alıp Türkçe sayı saymayı öğretmesi idi. Bir de babamın 1958’de EOKA A’nın bazı üyeleri tarafından dövülmesi. O........

© Yeni Düzen