menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

“Arkadaşım Sadık Cemil, öldürülmeden önce canı baklava çektiği için gece 10’da baklava yeyip yurda döndük, ertesi gün öldürüldüğü haberi geldi…”

9 1
01.07.2025

Ahmet ÖMERAĞA

“…O akşam Sadık’ın canı baklava çekti saat 10.00 surları Fındıklızade’ye indik, pastanende pasta ve baklava yedik, yurda gelip yattık. Sabahleyin okula gitmek için Mustafa Zeybek ve Sadık yurttan ayrıldılar. Benim okulum öğleden sonraydı, uyumaya devam ettim. Öğleye doğru yurtta yemekhanede çay içiyordum. Sadık Cemil’in vurulup öldürüldüğü, Mustafa Zeybeğin ise bacağından yaralandığı haberi geldi. İnanamadım: Nasıl olabilirdi, akşam güle oynaya pasta baklava yemeye gitmiştik. Hemen hastaneye koştuk, Mustafa Zeybek ameliyattan çıkıyordu. Ayaküstü konuştuk, olayı anlattı, anlatırken aynı şeyleri yaşadığı her halinden belliydi. Bir gurup arkadaş cenazeyle Kıbrıs’a geldik…”

(Çok değerli arkadaşımız Ahmet Ömerağa, faşistler tarafından 1979’da öldürülen Sadık Cemil’le ilgili hatıralarını yazdı… Yurtta aynı odada kalan Sadık Cemil, Mustafa Zeybek ve Ahmet Ömerağa, Sadık Cemil’in canı baklava çektiği için bir gece önce 10’da Fındıkzade’ye gidip baklava yemişler ve yurda dönmüşlerdi… Ertesi günü ise Sadık Cemil’in öldürüldüğü, Mustafa Zeybek’in yaralandığı haberi gelecekti… Ömerağa’nın kendi sosyal medya sayfasında paylaştığı bu değerli yazıyı teşekkürlerimizle iktibas ediyoruz. S.U.)

1979’un kışıydı hava soğuktu, sertti, İstanbul’a kar yağıyordu. Kaloriferler yanıyordu, öğrenci yurdunda, keyfimiz yerindeydi. Gündüzleri okula gidiyor, sanat, resim, grafik tasarım okuyor, ateşli aşk şiirleri yazıyorduk. Genç yüreğimiz kıpır kıpırdı, her gördüğümüze âşık olacak yaşlardaydık.

18 yaşındaydık, güçlüydük, aslan gibiydik gündüzleri okula gidiyor, geceleri ülkemizi kurtarmak için duvarlara yazılar yazıyorduk. “Kahrolsun”la başlayan, “yaşasın” ile biten, kırmızı boyayla kocaman harflerle, yazılar yazacak kadar patlak yürekli, cesurduk.

EN GÜZEL YAZILARI DUVARLARA BEN YAZIYORDUM…

Kocaman kalın kitaplar okuyor, öğrendiklerimizi meydanlara toplanıp bağıra çağıra korsan yürüyüşler yapıyorduk. Büyük laflar ediyor, kocaman umutlarla, kendi kendimize ütopyalar, hayal ediyorduk.

“Bir gün mutlaka!” diyorduk, “Yakında” diyorduk. “Haklıyız, Güçlüyüz, Kazanacağız” diyorduk.

79’un kışıydı, hava soğuktu, sertti, İstanbul’a kar yağıyordu. Gece bizi içine çekiyor, biz geceyi içimize çekiyorduk. En güzel yazıları duvarlara ben yazıyordum. Herkes beni çok seviyordu, ben de herkesi çok seviyordum. Eylemlerimizde şarkılar, türküler marşlar söylüyorduk.

KIBRISLILAR’IN YURTLARINI KAPATMA KARARI…

Hayatımızdan memnun ve mutluyduk, yaşama sevincimiz içimizde, bir bahar dalı kadar taze, ışıl ışıl parlıyorduk. Ne olduysa oldu büyük, büyük yöneticilerimiz, öğrenci yurtlarımızı kapatma kararı almışlardı, sokağa atılacaktık. Onlara göre çok başına buyruk, burnumuzu her şeye sokan hadsiz, deli toy, şımarık anarşist gençlerdik. Bizlere bir ayar vermek gerekiyormuş, öyle diyordu büyük, büyük yöneticilerimiz. Tabii söyledikleri gibi yaptılar da dediklerini.

TEKME YUMRUK, BİZİ SOKAĞA ATTILAR…

Karlı bir sabah, yüzlerce jandarma, Kıbrıs yurtlarının etrafını sardı. Kıbrıs yurtlarımızın kapılarına bağlanan zincirlerle panzerle söküldü kapılarımız. Tam bir ana baba günüydü, kol kola kız erkek kenetlenmiş, etten duvar olmuştuk. Hep bir ağızdan jandarma marşını bağırarak söylüyorduk. “Jandarma biz sosyalistiz, dostuz yalnız biz sana, kurtuluşun bizimledir elini uzatsana” fakat jandarma bizleri duymuyordu bile! Aç kurtlar gibi üzerimize saldırdılar. Kızları saçlarından sürükleyerek, bizleriyse coplarla, süngülerin, dipçiklerin altında ezerek tekme yumruk hepimizi tüm eşyalarımızla sokağa, dışarı attılar.

FERYADIMIZI KİMSELER DUYMADI…

Koskoca insanlardık, aramızda mezuniyetine iki üç ay kalan doktor, mühendis, mimar, öğretmen, kimyacı, kadın doğum uzmanı, eczacı, sosyal bilimciler vardı. Bu yaşta dayak yemek, dövülmek, darp edilmek gücümüze gitmişti. Aynı gün Luna Park’tan Bakkal Arı’ya kadar korsan yürüyüş düzenledik. Tam bir mahşer günüydü, sinirden, acıdan avazımın çıktığı kadar bağırıyordum. Fakat bu feryadımızı kimseler duymadı. Bu kış kıyamette, İstanbul’da sokağa atılmıştık.

İKİ AY YERDE UYUDUK…

79’un kışıydı soğuktu, sertti, İstanbul’a kar yağıyordu. Gece bizi........

© Yeni Düzen