Kurgu
Öykü ve hikâye, hayatın içinde yaşanmış ve yaşanması muhtemel bir kurguyu gerektirir. Aslında her şeyde biraz kurgu yok mudur? Günü yaşarken de bazı kurgularımız, hayallerimiz ve planlarımız vardır. Bir yerden başka bir diyara gidecek olsan, günler öncesinden hazırlık yapar, yol planlamasına zihnen hazır olursun. Herhangi bir binitle gideceğini farz edelim: Binitin bakımlarını yaptırır, deposunu doldurur, çıkman gereken vakitte de yola çıkarsın. Yol sana neyi hazırlamışsa, ona da boyun eğersin. Farz edelim ki bir ev yapmayı planlıyorsun. Bunun için bir plan ve projeye ihtiyacın vardır. Planlama dediğimiz şey böylesi bir şeydir işte. Görüldüğü üzere, plansız, çizimsiz ve hesapsız bir hayat yoktur.
Gelişigüzel yaşanmış bir hayat, akla ziyandır. Kurgu, hayatın içinden çekip aldıklarımızdır. Kurgu, ne kadar hayallerimizden faydalanırsa faydalansın, bizden bir parça oradadır. Yakın ve sevimli, hoş ve güzel olması ondandır. Kalbimize dokunmuş ve aklımızı meşgul etmiştir. Genellikle yaşadıklarımızdan yola çıkarak hikâyemizi anlatır, kaydeder ya da naklederiz. Kimi zaman da yaşadıklarımızda yarım gördüğümüz, eksik bıraktığımız, bu şöyle de olabilirdi dediğimiz hususlardan yeni bir öyküye imkân buluruz. Sıra dışı, sınırsız hayaller aslında vakti gelmediği için bize sınırsız gözükür. Vakti geldiğinde, “Olmaz böyle şey” dediklerimizin olduğuna şahitlik ederiz.
Buna sebeptir ki hikmet kayıptır ve onu bulmak insana bırakılmıştır. Kavuşulması imkânsız gözüken diyarlar-âlemler bir bakmışsınız yakınlaşıvermiş. Uzaklık artık göreceli bir kavrama dönüşmüştür. Dünya için sınırsızlık tanımlaması geçersiz kılınmıştır. Eskiden çok büyük denilen şeylerin öyle büyük olmadığını kavrıyoruz. “Git git bitmez” denilen yolların artık birkaç saatte bittiğini biliyor ve yaşıyoruz. Buna sebeptir ki dünya küçülmüştür deniliyor. Bir an düşünelim: Akdeniz bölgesindeki sıcak yaz akşamlarında, evlerimizin damlarının üzerinde gecenin koynunda sırtüstü uzanmış olduğumuzu farz edelim. Yıldızların dünyası bizi sarıpsarmalar. Bütün Samanyolu bizimdir artık. Oldukça yakın olduğunu hissettiriverir. Yıldızların arasında dolaştığımız olur. Hele de, “Şu yıldız benim”, “yok yok, o değil, şu benim”, “hayır olmaz, o benimdi” gibi herkes bir yıldız seçer. Artık o yıldız ona aittir. Bu uçsuz bucaksız yıldızlar âlemine gidip dolaşan aslında bedenimiz değil ruhumuzdur.
Lakin biz, bedenimizle birlikte orada dolaşmış gibi müthiş keyifleniriz. Hayal bu ya, asla sınır tanımaz. Bunun imkânsızlığını düşünsek bile, bu hayal, bu kurgu bizi sonsuz mutlu eder. İmkânsız........
© Yeni Birlik
