Trump 2.0’a bir hafta kala Ortadoğu
Trump’ın iş başına geçmesine bir hafta kala Ortadoğu’da hem Biden yönetiminin hem de Trump’ın temsilcilerinin turladığını görüyoruz. Öncelikle ABD Dışişleri müsteşarı John Bass, Suudi Arabistan ve Türkiye’yi ziyaret etti. Bass’ın ziyaretine denk gelen saatlerde Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, Biden yönetiminin saatlerinin sonuna gelindiğini, Ankara’nın asıl önemsediğinin Trump yönetimi ile anlaşmak olduğuna işaret eden açıklamalar yapıyordu. Zaten hafta başında Cumhurbaşkanı Erdoğan, “bir gece ansızın gelebiliriz” mesajını tekrarlayarak anlaşılmadığı takdirde Ankara’nın süreci eli böğründe izlemeyeceği mesajını ABD’ye vermişti. Ankara, işler yolunda giderse Suriye’deki yeni yönetimin istikrarını sarsmak, hükmetme kapasitesine zarar vermek istemiyor.
Zaten, Erdoğan’ın mesajı gelinceye kadar Ankara, Türkiye’nin güvenlik risklerinin yatıştırılması için temel sorumlu adres olarak Şam hükümetini gördüklerini açıklayarak Şam’ın aktörlüğüne tam destek vermişlerdi. Dolayısıyla bu mesaj, Şam’a ya da diğer Arap hükümetlere değil doğrudan Washington’a gidiyor. Bass ve diğer ABD’li yetkililer (hatta geçtiğimiz aylarda açıklama yapan PKK’nın hamisi sayılabilecek Batılı hükümetler) Türkiye’nin güvenlik endişelerini anladıklarını söylüyorlar. Ankara’nın Türkiye’de, Avrupa’da, Ortadoğu ülkeleri bağlamında PKK’nın siyasi meşruiyetini bitirecek tüm düğmelere bastığı, sahada da güçlü olduğu bir dönemdeyiz. Bu nedenle Ankara’nın pazarlık gücünün yüksek olduğunu varsayıyoruz.
Türkiye’nin talepleri (silahsızlanma, kadrosuzlaşma, lav-olma) karşısında PYD’nin köşeye sıkıştığı, hatta PYD kadrolarının arkalarına yeni Suriye bayrağı alarak konuşmaya başladığı, PYD’nin işlevinin DAEŞ’in hapishane bekçiliğine indirgendiği görünüyor. Bass, yabancı teröristlerin (DAEŞ mensupları kastediliyor) Suriye’den ayrılması konusunda Washington’un Türkiye ile aynı fikirde olduğunu ifade etmesi de bu açıdan önemli. Ama, Türkiye ve ABD’nin tam anlamıyla anlaşamadığını da görüyoruz. Ankara, Trump dönemi Washington ile anlaşabileceğini düşünüyor ve havuç ve sopasını geleceğe yönelik dengeler üzerinden veriyor. Öte yandan PYD, bu gidişata, yani PKK’nın işlevinin bitişine Trump dönemi belirsizlikler içerisinde bir soluklanma anı geleceğini umuyor.
PYD’nin bel bağladığı (gerçi kendilerini kurtarmaları için gücü yetsin yetmesi dinleyeceklerini düşündükleri herkese çağrı yaptılar) Trump’dan ziyade, İran ve İsrail’in Türkiye’yi bir tuzağa çekme çabası içerisine girecekleri beklentisi. Kandil-Süleymaniye yaşam hattı PYD için hala kapanmış değil. Gerçi, bu konuda PYD’nin tam anlamı ile ümitlenmesini önleyen unsurlar da var. Irak içerisinde İran’dan destek almak için çok uygun bir zaman değil. Şii partilerin hissettiği sınırlılıkları ve baskıyı Süleymaniye de hissediyor olmalı. Öte yandan İsrail ve İran bölgesel dengeler içerisinde anlaşabilen ülkeler değil. İsrail’in açlığı kendi gözlerinde bir meşruiyete sahipse bunun temel nedeni İran’a karşı sürdürdüğü mücadele. İran da bugün bir rejim güvenliği sorunu ile karşı karşıyaysa bunun nedeni direniş ekseninin İsrail’i kendi sınırları içerisinde tutmak konusunda başarılı olamaması. Kısaca bu iki aktör- karşılıklı varoluşsal bir savaşa batmışken- kolay kolay bölgesel........
© Yeni Birlik
