Doha Zirvesi sonrası bölgesel atmosfer
Doha Zirvesi bir açıdan sembolik bir öneme sahipti. Doha saldırısının kınanması ve saldırı Hamas’ın rehine müzakerelerini yürüten kıdemli yetkilerine karşı yapıldığından- Gazze savaşı ve İsrail’in Filistin/Gazze işgal/soykırım politikalarının kınanması noktasında bir kez daha tüm bölgenin bir araya geldiğini gösterdi Zirve. Ancak alınan kararlar kimi uzmanlara göre her zamanki gibi dönüştürücü değil düşündürücü seviyedeydi. Bölge liderleri İsrail ile siyasi ve ekonomik ilişkilerin gözden geçirilmesine, uygulanan yaptırım varsa devam etmesine ve İsrail’in insanlığa karşı işlediği suçların uluslararası hukuk zemininde takipçisi olmaya karar verdi. Dolayısıyla, bölge İsrail’in artık yalnız olduğunu, uluslararası toplumda da yalnız olduğunu vurgulamaya özen gösterdi. Toplantının başında Arap Dünyasına hâkim olan öfke düşünüldüğünde oldukça soğukkanlı bir sonuç.
DOHA ZİRVESİ SONUÇLARI
Bu sonuç nedeniyle toplantı dönüşümcü etiketinden ziyade düşündürücü olarak tanımlandı. Aslında bu sonuç şaşırtıcı değil. Pek çoklarına göre böyle alarm zillerinin çaldığı anda bile soğukkanlı ve sınırlı kararların kolektif düzeyde çıkması bölgedeki bölünmelerin devam ettiğinin bir göstergesi. Örneğin Mısır’ın 1950’deki anlaşma uyarınca ortak bir bölgesel ya da Arap savunma örgütü kurma çağrısı Doha’da alıcı bulmadı. Bunun temel nedeni olarak da basına Suudi Arabistan- Mısır rekabeti yansıtıldı. Gerçek bir rekabetten ziyade simgesel/sembolik bir rekabetten bahsediyoruz elbette. Arap Dünyasında farklı hikayeleri temsil ediyorlar filan. Ama bu farklı hikayelerin ABD projelerinde bir araya nasıl geldiğini 2017’de- Türklerin deyimi ile- Küre ittifakını anımsayanlar hatırlayacaktır. Dolayısıyla bence bölgede bölünmeler devam ettiği için İsrail’e karşı dengeleme zor oluyor çıkarımı yüzde yüz gerçekliği yansıtmıyor. Ancak bölge ve -Mısır ile Suudi Arabistan için de bu geçerli- bölgedeki pek çok ülke sert güç kullanma konusunda ciddi sınırlara sahip, yani ekonomik olarak güçlü olanlar bile askeri olarak güçsüz. ABD'ni rahatsız edecek bir adım atmaktan da hala çekiniliyor, zira Ortadoğu’da şu anda dengenin yerinden oynadığı ve başka büyük bir gücün de denge kurucu olarak ortaya çıkmadığı görülüyor. Mısır’ın ortak savunma paktı önerisi reddedilirken meselenin sadece Suud-Mısır rekabeti olmadığı dillendirdi. Mısır, bu pakta Türkiye ve İran’ın da dahil edilmesi gerektiğini söylüyordu. Kimilerine göre böyle bir pakt İslam’ın bombasını elinde tutan Pakistan’ı da kapsamalıydı.
ARAP OLMAYANLAR NEREDE DURUYOR?
İran konusunda Körfez’i ikna etmenin çok kolay olmadığı anlaşılıyor. Şaşırtıcı değil, çünkü İran hem 2019 yılında ARAMCO’yu Husiler eliyle hedef aldı, hem de 2025’de ABD’nin saldırılarına cevaben Katar’ı vurdu. İsrail saldırganlığı bölge ülkelerini sıradaki hedef biz miyiz sorusunu sordurmasaydı ve İsrail ile ABD İran’ın bölgesel dallarını şimdilik budamamış olsaydı Körfez ülkeleri için ve Körfez dışı bazı Arap rejimleri için hala en büyük tehdit İran olurdu. Yakın gelecekte, İran’ın nükleer programı konusunda Batı/ABD ve İsrail’in nasıl bir tavır izleyeceği bilinmediğinden – aslında kriz ve hatta İran’ın yeniden vurulma olasılığı bölgeye yüklendiğinden- bölge devletlerinin asker-güvenlik hattında İran ile karşılıklı bir bağımlılık, bir ortak söz yaratmak istememeleri anlaşılabilir. Ayrıca ne olur ne olmaz, İran’ı da bölgede izole ve sınırlı tutmakta, ama Tahran ile diyalog önemliymiş gibi davranmakta fayda var. Körfez........
© Yeni Birlik
