menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Beijing Washington’a karşı: Savaşın üzerinden sembollerin/söylemlerin savaşı

31 0
08.09.2025

Bu haftanın sembolik/performatif gündemi II. Dünya Savaşı çevresinde döndü durdu. II. Dünya Savaşı’nı kimin kazandığı, kime karşı kazandığı sorusunun 2025’te, savaşın bitişinden 80 yıl sonra tartışılacak bir mesele haline gelmesi başlı başına ilginç. Bu arada tartışma, derinlikli bir tartışma değil. Savaşın farklı anlamlarına işaret eden, savaş ve barış kavramının -barış aslında bir savaş alanıdır, günlük hayat savaşı ve cinayetleri içerir gibi bir bakış açısı üzerinden sorgulanıp çözüldüğü bir eleştirel tartışma ile karşı karşıya değiliz. Basbayağı II. Dünya Savaşını kimin kazandığı sorgulanıyor. Bu gereksiz gerekliliğe bizi iten Ukrayna Savaşı ile sistemdeki geçiş dönemi tartışmalarının (Batı’nın kazandığı Soğuk Savaş sonrası zafer çok uzun sürmeyecek beklentisinin) üst üste binmesi. Tartışmaların tetikleyicisi olarak havaya ateş edenler belli.

TİANANMEN’DEKİ GEÇİT TÖRENİ/BULUŞMASI

Bir yanda Çin Halk Cumhuriyeti, Tiananmen Meydanında düzenlediği tören ile bundan sonraki mücadelelere askeri ve diplomatik olarak hazırlıklı olduğunu gösterdi. Bu gösteriyi daha önemli kılan gösterinin gücü değil. Çin’in silahlandığını, teknolojik yarışta öne geçmek için insan kaynağını ve bazı avantajlarını (değerli madenler) iyi değerlendirdiğini, görsel mükemmeliyetçiliğe şiddetle hazırlanan kalabalık üzerinden göz korkutmayı sevdiğini biliyoruz. Aynı anda havaya kalkan silahların, salisesi salisesine dönüşü kontrol edilen başların selamladığı platformda Çin lideri, sağına Rusya liderini, soluna da Kuzey Kore liderini aldığı için yapılan güç gösterisi büyük mücadelenin bugünkü cepheleri için de anlam ifade ediyor. Kuzey Kore’nin Rusya’nın Ukrayna Savaşına destek verme bahanesiyle Avrupa’nın burnunun dibine asker gönderdiğini biliyoruz. Kısaca mücadeleler ve açılan cepheler lokal kalması için açılmıyor, tıpkı büyük savaşlardaki gibi mücadele çoktan küreselleşti. Beijing’in görünürde Ukrayna Savaşındaki kimine göre ikircikli, kimine göre dengeli tutumu devam etse de Çin, bu tutumun Rusya’yı küresel mücadelesinde desteklemekten Beijing’i alı koymadığını da herkese gösterdi. ABD’nin Hindistan üzerinden salladığı tehdit- çok önemli olmakla beraber- şimdilik Çin’in tercihlerini etkilememiş görünüyor. Moskova ve Beijing, Sibirya’nın Gücü II boru hatından, Moğalistan üzerinden, yılda 50 milyar m3 gazın Yamal’dan Çin’e akması konusunda anlaştılar. Ayrıca Çin, Putin ve Kim’in Ukrayna Savaşı bağlamında Rusya’nın savaş amaçlarına destek yolunda ölen Koreli askerleri anması için bir platform sağladı. Her iki lider, birbirlerini kucaklarken, kendi deyimleri ile şehitleri için ağladı.
Oyunu Rusya’nın yalnızlaşması üzerinden kurmaya çalışan, meseleyi otokrasilerin birliği gibi söylemler üzerinden basite indirgeyen Avrupalılar şoke olmuş olmalı ki- Rusya mı II. Dünya Savaşını kazanmış, Çin mi II. Dünya Savaşını kazanmış, Batı’nın zaferini çalıyorlar tadında açıklamalar yaptılar. Oysa Ruslar, II. Dünya Savaşını ABD ile birlikte kazanıp, Avrupa’yı özgürleştirdiklerini (bu arada da yarısını işgal ettiklerini) söylemekten korkunç zevk alırlar. Ruslar için önemli olan, diğer zafer kazananlardan çok, Berlin kapılarına yine-yeniden Rusların gelebilmesidir. Trump yönetimi, filhakika, zaferi Rusya ve/veya Çin gibi direniş gösterenlerle paylaşmak konusunda bir sıkıntı yaşıyor. Trump’ın tarihi bilgilerinin tıpkı coğrafi bilgileri gibi biraz kıt olduğunu, “zaten I. Dünya Savaşını da kazandık” açıklamasından anlıyoruz. Fakat Trump, tarihi gerçekliğe........

© Yeni Birlik