menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Sandık var, rekabet yok: Otoriterliğin anatomisi

13 1
15.09.2025

GİRİŞ

Son dönemde bütün dünyada bildiğimiz anlamda demokrasilerin güç ve zemin kaybettiğini görüyoruz. Bunun - bence – en temel sebebi üretim teknolojisindeki dönüşüme, küresel entegrasyona ve bunlara bağlı yaşam tarzı ve toplumsal ihtiyaçlardaki değişime siyasi yapı ve toplumsal kurumların adapte olamaması veya değişimin çok yavaş gerçekleşmesi sebepleriyle toplumların problemlerinin mevcut demokratik kurumlar tarafından çözülememesidir. Hal böyle olunca geniş halk yığınları demokratik rejimlerden yavaş yavaş umudunu kesmektedir. Bu anlamda seçimlerin yine korunduğu ama güçlü hükümetlerin bu seçimler yoluyla değişmesinin pek muhtemel olmadığı hibrit sistemlere doğru gitme eğilimi bütün dünyada ortaya çıkmaktadır. Pekiyi demokrasi sadece sandık mıdır? Demokrasi sadece sandık değildir; “serbest ve adil” rekabet için eşit bir zemin, hakem kurumların tarafsızlığı ve kamusal alanın özgürlüğü de şarttır. Kriz, kutuplaşma ve “güçlü el” arzusunun arttığı dönemlerde ise bu eşit zemin yavaş yavaş çarpılır. Sandık görüntüsü kalır, demokratik öz aşınır.

Bu yazıda otoriter rejimi çalışmaya elverişli bir tanımla netleştiriyor, başlıca türlerini sınıflandırıyor ve bir rejimin otoriterliğe kayıp kaymadığını hızlıca anlamaya yarayacak bir teşhis listesi paylaşıyorum. Buradaki amacım sadece “etiket” dağıtmak değil; “oyunun kuralları” gerçekten rekabet üretiyor mu, onu soğukkanlı biçimde sorgulamak olacaktır.

OTORİTER REJİM NEDİR?

Siyaset bilimi literatüründe (Linz, Stepan, Geddes, Svolik, Levitsky–Way) otoriter rejim, siyasal rekabeti ve sivil özgürlükleri sistematik biçimde sınırlayan; iktidarın serbest ve adil seçimlerle düzenli biçimde el değiştirmesini fiilen engelleyen yönetim tipidir. Otoriter rejimlerde ortak üç etken öne çıkar:

SINIRLI ÇOĞULCULUK: Demokrasi çoğulcu bir sistemdir, yani iktidar çoğunluk tarafından belirlense de bütün halkın görüş ve beklentileri, hak ve hürriyetleri koruma altındadır. Sınırlı çoğulculukta medya, yargı, akademi, sivil toplum ve muhalefet partileri üzerinde kalıcı kısıtlar bulunur. Sistem toplumdaki çoğunluğun görüş ve beklentileri ile hak ve hürriyetlerini koruma altına alır. Çoğunluğa mensup olmayanlar ise “bizden değil” etiketi ile yaftalanır.

SİYASALLAŞMIŞ HAKEMLİK: Demokrasilerde bütün halkın hak ve hürriyetlerinin korunması Hükümetten özerk veya bağımsız erk ve kurumlarla sağlanır. Siyasallaşmış hakemlikte ise yüksek yargı ve yasama meclisi başta olmak üzere, seçim kurulu, sayıştay ve düzenleyici kurumların yürütmenin güdümüne girdiği görülür.

EĞİK REKABET ZEMİNİ: Demokrasinin ruhu serbest ve adil seçimlerdir. Bu ise küçükten büyüğe bütün siyasi parti ve toplumsal grupların siyasi olarak fırsat eşitliğine sahip olduğu bir zemini gerektirir. Otoriter rejimlerin çoğunda seçimler yapılır; fakat medya erişimi, finansman, bürokrasi ve hukuk yoluyla iktidar bloğuna sistematik üstünlük sağlanır. Partiler arasında fırsat eşitliği fiilen ortadan kalkar.

TOTALİTARİZMDEN FARKI: Totaliter düzende tekil ideoloji ve yoğun kitle seferberliği esastır; otoriterlikte ideolojik totalizm / bütünlük ve sürekli kitle mobilizasyonu şart değildir. Meşrulaştırma repertuvarı genellikle “güvenlik”, “kalkınma”, “dış düşman” ve “atanmış seçkinler” karşıtlığı etrafında kurulur. Seçici baskı ile kooptasyon, yani iktidarın parasal imkânlarla kendine bağlı bir toplumsal yapı........

© Yeni Birlik