menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Depremin düşündürdükleri – I: Jeoloji bir sosyal bilim mi?

8 3
26.04.2025

Bundan 26 yıl önce 17 Ağustos 1999 sabaha karşı bir gümbürtüyle uyandık. Adeta ev 45 derecelik açıyla bir sağa bir sola sallanıyordu. Sonrasında gelen haberler daha üzücüydü. Memleketim Adapazarı, Kocaeli, Gölcük yerle yeksan olmuş İstanbul dahil bütün Marmara bölgesinde deprem ağır hasarlar vermişti. O günden bu yana her ne zaman deprem olsa medyada arz-ı endam eden konuşmacılar dönüp dolaşıp İstanbul’u yerle bir edecek bir deprem hakkında konuşurlar. Deprem ne zaman olacak, kaç şiddetinde olacak, kaç kişi ölecek, ne kadar iktisadi maliyeti olacak? Ve… beklenen deprem tam da 23 Nisan 2025’te, Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı’nda, gerçekleşti. Tabii ki yine deprem uzmanları TV koltuklarına kuruldu, önlerinde haritalar ve ellerinde sopalar tartışmaya başladılar. Öncelikle iyi olan nokta şu ki, Silivri açıklarında meydana gelen deprem hepimizi çok korkuttu ama can ve mal kaybı -bildiğim kadarıyla- olmadı. Deprem şiddeti küçük değildi, büyüğe yakın orta şiddette 6,2 idi.

Can ve mal kaybı olmadığı için memnunuz. Ancak bu depremin öncesinde sorulan soru şuydu: Beklenen İstanbul depremi Marmara’dan geçen fay hattının bir defada kırılması ile mi olacak, yoksa fay belli aralıklarla parça parça mı kırılacak. Eğer tek parça halinde kırılırsa 7,4-7,8 arası bir şiddet bekleniyordu ki, bu kötümser senaryoydu ve İstanbul (ve Türkiye) için felâket demekti. Eğer parça parça kırılırsa bu 6,0-6,5 arası birbirini belli aralıklarla takip eden depremler olacak anlamına geliyordu ve bu iyimser senaryoydu. 23 Nisan’da gerçekleşen deprem 6,2 şiddetindeydi.

Şimdi deprem uzmanı akademisyenlerin etrafında tartıştığı soru şu: Acaba Marmara fayının bir kısmı kırıldı ve diğerleri de aynı şekilde parça parça mı kırılacak (yani iyimser senaryo mu gerçekleşecek) yoksa bu depremle Marmara fayı kırılmayıp bu deprem büyük depremi tetikleyici etki mi yapacak (yani kötümser senaryo mu gerçekleşecek)? Tabii ki ben jeolog veya jeofizikçi değilim. İşinde akademik kariyer sahibi ve şöhretli hocalarımızın tartışmasını ister istemez pek bir şey anlamadan takip ediyorum. Ancak aklıma takılan sorular da yok değil. Birincisi niye müspet bilimlerde kariyer yapmış Hocalar tıpkı sosyal bilimciler gibi birbirine zıt argümanları canla başla savunurlar? İkincisi “O kadar dron yaptık, bu kadar Teknofest yaptık!” diye övünen bir hükümetin yönetiminde, en ufak bir depremde, niye bütün iletişim alt yapısı çöker? Bu yazıda bu ilk soruyu cevaplamaya çalışacağım. Pazartesi günü ikinci soruyu cevaplayacağım.

Bilim gerçeği araştırır. Gerçeği ölçülebilir değerlere ve bu değerler arasındaki ilişkilere atıf yaparak ortaya çıkarmaya çalışır. Fizik ve kimya gibi müspet bilimlerde konuyla ilgili ölçülebilir veriler çok fazladır, fizik ve kimya hipotezlerini sınamak için çeşitli laboratuvar deneyleri yapılabilir. Buna ek olarak fiziki ve kimyevi denklemler, yani sınanan hipotezlerin matematiksel altyapısı, nispeten basit ve çoğunlukla lineer denklemlerdir. Bu yüzden bu bilimlerde, kesin olmasa bile kesine yakın sonuçlar elde edilebilir.........

© Yeni Birlik