Manasını aşan makam
Parça, bütüne ait ve bütünden alâmet vardır. İnsan, kâinatın içinde olurken, kâinat da insanın içinde temsil edilir.
Elini ateşe sokan yandım, ateş oldum, der ama o, ateş değildir.
Mevlâna Celaleddin-i Rumî buyurdu ki: “Bazı sırları açıkladığı için Hallâc’ı dâra (darağacına) çektiler. Eğer bizim sırlarımıza vâkıf olsaydı o bizi dâra çekerdi!”1
Söz Mevlâna’dan açılmışken o hazretin, makam meselesini aydınlatan çok güzel bir ifadesi var, şöyle ki:
Ama öncesinden şu ifadeleri nakletmemiz gerekecek:
“Hangi makamda olursa olsun, kendini, sofraya vâsıl olmamış ve nimet-i kurbiyete ermemiş bilen kimsedeki yüksek himmetin ben kölesiyim.” der.2
Tahirü’l-Mevlevî, hayret, müşahedenin neticesidir, der. Müşahede edilen kaynağa tahammül zorlandıkça hayret yükselir. Bu öyle bir patlama noktasına gelir ki artık, sınırlar ortadan kalkar.
Mevlâna, “Demir kızarmışsa da hakikatte o kırmızı değildir. Ondaki kızartı, ateşin iğreti aksinden ibarettir.” der.3
Ateşe sokulan bir demir kızar, ateşte bulunması fazlalaşırsa kızarır ve kıpkırmızı olur.........
© Yeni Asya
