menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Bediüzzaman'ın Cumhuriyet mücadelesi

12 11
29.10.2025

Said Nursî ve cumhuriyet. Bu kelimeler cumhuriyet tarihi boyunca bu şekilde yan yana çok kullanıldı, hâlâ da kullanılıyor. Bediüzzaman Said Nursî’nin cumhuriyet hususundaki fikirleri nazar-ı itibara alındığında ve hayatı pahasına vermiş olduğu cumhuriyet mücadelesi göz önünde bulundurulduğunda kelimelerin birlikte kullanılması, fikirlerine itibar edilmesi ve o istikamette icraatlar yapılması gerekirdi. Cumhuriyetin manası ve mahiyeti de bunu iktiza ederdi. Fakat öyle olmadı. Kendisinin “Bende bulunan bir fikrin aksiyle beni itham ediyorsunuz”1 sözleri ile de ifade ettiği gibi devletin idaresini ele geçiren müstebit ruhlu mütegalibeler, devlet imkânları ile besledikleri gazeteleri, dergileri, sanat, edebiyat, ticaret çevrelerini kullanarak o iki kelimeyi hep birbirine zıtmış gibi gösterdiler ve kendilerini cumhuriyetperver, Bediüzzaman Said Nursî’yi cumhuriyet düşmanı ilân ettiler.

Halbuki onlar askerî mekteplerde talebe iken ve memlekette cumhuriyet kelimesi telaffuz edilmezken Bediüzzaman’ın cumhuriyeti telaffuzu ve manasına, mahiyetine ilgisi on beş, on altı yaşlarında iken başlamıştı. Bunu da Eskişehir mahkemesinde cumhuriyet hakkındaki fikri sorulduğu zaman bir hatırasını anlatarak ifade etmişti: “O zaman şimdiki gibi hâlî bir türbe kubbesinde inzivada idim. Bana çorba geliyordu, ben de tanelerini karıncalara verirdim, ekmeğimi onun suyu ile yerdim. İşitenler benden soruyordular, ben de derdim: ‘Bu karınca ve arı milleti cumhuriyetçidirler, o cumhuriyetperverliklerine hürmeten tanelerini karıncalara verirdim.”2

Cumhuriyet fıtratın iktizasıdır

Bu ifadeler, cumhuriyet tarzı idarenin hilkatin ve fıtratın iktizası olduğunu, Said Nursî’nin de cumhuriyet hususundaki ilk dersini hakikî kaynak hükmündeki kâinat kitabının dünya sayfasından ve yeryüzünde adetullah kanunlarının tezahürü olan karıncaların ve arıların fıtrî işleyişlerinden aldığını gösteriyordu. Her meselede olduğu gibi cumhuriyet hususunda da en mütekâmil misâl Asr-ı Saadet olduğu için kendisinin bu fikirlerinden dolayı Selef-i Salihîne muhalefet ettiğinin söylenmesi üzerine ‘Hulefâ-i Râşidîn, her biri hem halife, hem reis-i cumhur idi. Sıddık-ı Ekber (ra) Aşere-i Mübeşşereye ve Sahabe-i Kirama elbette reis-i cumhur hükmünde idi. Hakiki adâleti ve hürriyet-i şer’iyeyi taşıyan mana-i dindar cumhuriyetin reisleri idiler’3 diyerek müşahedelerini müdellel hâle getirmişti. Bununla iktifa etmemiş, takriben bir yıl kadar sonra Mardin’e gidince ‘hürriyet kahramanı’ tabiri ile taltif edilen şair Namık Kemal’in İstanbul’da hürriyeti meşrutiyeti anlatmak maksadı ile yazdığı ama sansür yüzünden ancak Mısır’da bastırabildiği “Rüya” adlı eserini okumuş, ‘Kemal’in rüyasıyla uyandım’ diyerek hürriyet, meşrutiyet tabirlerinin cemiyetteki doğru, yanlış akislerini görmüş ve her meselede olduğu gibi cumhuriyet hususunda da Asr-ı Saadeti örnek almıştı.

Hilkatin dersi

Bediüzzaman Said Nursî’nin, cumhuriyetçi olduklarını söylediği karınca ve arı türlerini tavsif ederken ‘millet’ tabirini kullanması da manidardı. Bu tercihle milletlerin de karıncalara ve arılara ilham edilen fıtrî cumhuriyetle yönetilmeleri gerektiğini ifade etmişti. Zira hilkatin hikmetlerinden birinin ifadesi olan ve cumhuriyeti tedai ettiren ayet-i kerimenin mealini verirken de millet tabirini kullanmıştı: “Sizi taife taife, millet millet, kabile kabile yarattım, tâ birbirinizi tanımalısınız ve birbirinizdeki hayat-ı içtimaiyeye ait münasebetlerinizi bilesiniz, birbirinize muavenet edesiniz. Yoksa sizi kabile kabile yarattım ki yekdiğerinize karşı inkâr ile yabanî bakasınız, husumet ve adâvet edesiniz değildir.”4

Hürriyet imandandır

Bediüzzaman Said Nursî hürriyet, cumhuriyet hususundaki müktesebatını İstanbul’a gidince zamanın muteber tabiri olan meşrutiyetle mezcetti. Gazetelerde yazılar yazarak, Selânik ve Sultanahmed meydanlarında konuşmalar yaparak, hemşehrisi olan hamalların kahvelerini dolaşarak, şarka gidip aşiretleri gezerek hürriyeti, meşrutiyeti anlattı. Bazı insanlar o değerleri batı medeniyetine hasretmeye çalıştıkları için meşrutiyeti Şûrâ Suresinin ‘Onların aralarındaki işleri istişare iledir’ mealindeki 38. ayeti ve Âl-i İmran........

© Yeni Asya