Seferîlikte namazların kısaltılması ve cem’ edilmesi
“Üstad 1952’de İstanbul’da Akşehir Palas Otelinde kaldığı sırada, onu ziyarete Ankara Siyasaldan birkaç arkadaşımı da götürmüştüm.
Üstad onlara isimlerini ve nereli olduklarını sordu. Sonra:
‘Beş şeyi yerine getirirseniz iyi bir müslüman olursunuz’ dedi ve namaz, oruç, haramdan kaçınma, ana babaya hürmet gibi beş önemli şey saydı.
Bu arada sonradan vali olan Yiğit Kızılcan’a döndü; elini kaldırıp parmağını ona doğru uzatarak ve sesini yükselterek:
‘Bak, sen Ağrılısın, Kürtsün. Kürtler şeyhlerine çok bağlıdırlar ve çok sadık Müslümanlardır. Şeyhi dese ki “Şu beşinci kattan at kendini!” atar. Ben de sana diyorum: Beş vakit namazını bırakmayacaksın! Siz şimdi seferdesiniz; iki rekât kılacaksınız, bırakmak yok! Hatta namazın kaçma ihtimali varsa cem’ edin ama bırakmak yok!’ dedi.”1
***
Üstad Nursî’nin (ra), muhtemelen Şafiî olan bu ziyaretçiden, yolculukta dört rekatlı farzları iki rekât kılarak namazı kısaltmasını (kasr-ı salâtı) istemesi, Üstad’ın bunu “vacip” kabul ettiğini göstermez. Kasr-ı salâtın vacip olduğu görüşü sadece Hanefîlere aittir. Diğer üç mezhep ise yolculukta namazların kısaltılmasını “azimet” olarak değil, bir “ruhsat” olarak görür.
Öte yandan Hanefî mezhebi caiz görmese de onun dışındaki üç mezhep yolculukta öğle ile ikindinin ve akşam ile yatsının birleştirilmesini de (cem’) bir “ruhsat” olarak kabul etmiştir.
Her iki meselede de Üstad’ın kendi tercihinin üç mezhepten yana olduğunu, yani gerek kasr-ı salâtı ve gerekse cem’-i salâtı azimet olarak değil, bir ruhsat olarak gördüğünü onun şu açık ifadelerinden çıkarıyoruz: “ruhsat-ı şer’iye olan kasr-ı namaz ve takdim-tehir, vesâit-i nakliye bir kararda olmadığı için onlara bina edilmez.”2 “Seferde........
© Yeni Asya
