Risale-i Nur’lar nasıl okunuyor?
“Üstad’ı [1955’lerde, üçüncü kez] Emirdağ’da ziyaret ettiğimde bana 4 şey tembih etti:
‘1. Küçücük bir dershane aç!
2. [Risale-i Nurlar’ı] gazete gibi okuma!
3. Nazım Beyle imtizaç et!
4. Nadir Ahmet’e selam söyle!’ (HAŞİYE)1
Üstad’ın yanından çıkınca Zübeyir Ağabey bana:
- ‘Hoca Efendi! Üstad sana “Gazete gibi okuma!” demekle ne demek istedi?’ diye sordu. Ben de:
- ‘Yani, acele okuma demek istiyor’ diye cevap verdim.
- ‘Yok, öyle değil! Sen hoca değil misin, sizde [bir kitaba başlayınca] meftûhâne [tatlısı], [kitabı bitirince de] mahtûmâne yok mudur? Başlamış olduğun kitabı sonuna kadar okuyacaksın [demek istiyor.] Yani [kitabın] bir yerine, sonra bir başka yerine bakıp okuduktan sonra katlayıp bırakmayacaksın, sonuna kadar okuyacaksın. Üstad bunu diyor’ dedi.”2
***
Burada Zübeyir Gündüzalp, Risale-i Nurlar’ın “gazete okur gibi okunmaması” emrinden, çoğu kimsenin anladığı o zahir manadan başka, derin ve ince bir manayı daha çıkarıyor ki, o da -mealen- budur: “Gazete okurken yaptığınız gibi, ilginizi çeken veya kolayınıza gelen kısımları okuyup başka kısımları atlamayın ve boş vermeyin! Kitapları ve nihayet Külliyatı bir bütün halinde okuyun.”
Evet, Zübeyir Ağabeyin dediği gibi yapılmaz da sadece imanî bahisler okunur, Lâhikalar, Müdafaalar ve Eski Said Dönemi eserleri ihmal edilirse, ortaya öyle bir talebe profili çıkmaktadır ki, bu talebenin iman ve takvası pek kuvvetli olmakla birlikte zındıka tarafından kolayca aldatılabilmekte, aldanmasa bile onlara karşı cihad etme gücünü kaybedebilmektedir. Hatta -Allah korusun!- farkına bile varmadan........
© Yeni Asya
