“Sarıklı Genç” olmak (2)
“Belki” diyerek şartları oluşmadığında böyle alt kaderlerin kaza edilmeyeceğini sanki ihsas etmişti. Çünkü Üstad’ın baştan beri mükerreren dediği, Hulûsi Bey’in “birinciliğini muhafaza” edeceği idi. Zaten Gavs-ı A’zam (ra) da aynını söylemiş, o da sekiz asır geriden izn-i İlâhî ile kaderin yüksek levhalarına baktığında Hulûsî’yi birinci (Üstad’dan sonra ikinci), Hüsrev’i ise beşinci “mertebede” görmüştü.1 Halbuki, Hulûsi ve Sabri, o “Sarıklı Genç” değillerdi ama yine de “birinciler” mertebesindeydiler. Cây-ı ibret!
Sarıklı Genç’lerin mümessili olan Hüsrev Ağabeyin malum velayeti ve Risale-i Nurlar’ın neşrindeki muazzam hizmeti yanında bazı hâlâtı da vardı ki, onu farklı kılmış ve onu “Genç Said” den ziyade “Sarıklı Genç” yapmıştı.
Gerçi Hüsrev Ağabeye “Cemaat-i mübareke içinde en has ve en yüksek mertebeye kâtip tayin edildiğine” dair bir beşaret verilmişti.2 Ancak Üstad sonradan Risalelerin Latin harfleriyle basılmasını istediğinde o buna muhalefet etmişti. Sözler’in ilk (1956) baskısını eline aldığında “çocuklar gibi sevinen” ve Hüsrev’in ziyaretine giden Üstad: “Gençliğin imanını kurtarmak için onlara bir teshilat olmak üzere manevî bir ihtara binaen buna izin verildiğini” söyleyerek kitabı ona ısrarla hediye etmek istemişse de o almamış, “Kardeşim, sizin çekirdekleriniz meyve oldu. Meyveler ağaç oldu. Bunlar hep sizin hizmetiniz” dediği halde o yine kabul etmemişti.3
Hüsrev Ağabey, Bediüzzaman’a karşı bu muhalefetinin sebebi olarak rüyasında Hz. Ali Efendimizi gördüğünü ve onun emriyle böyle hareket ettiğini söylüyordu.4
Üstad onun üzerine varmadı. “Hüsrev ve Tahirî gibi, kalemleri Kur’ân’a ve Kur’ân hattına mahsus ve memur” olanlara yeni harflerle Risale yazma işinin verilmemesini, bu işin başkalarına verilmesini istedi.5 Yani Hüsrev Ağabeyin istihdam-ı İlâhî ile olan kabiliyeti dahilindeki bu zevkli “kâtiplik” makamı içinde kalarak yaptığı içtihada saygı gösterdi ve o makamı bırakamıyor ve aşamıyor diye onu zorlamadı ve bunun bir bölünmeye sebep olmasına da........
© Yeni Asya
