Aslında değişen ne?
Son dönemde Türkiye’de siyasetin, iş dünyasının ve hatta sivil hayatın merkezine doğru yaklaşan tuhaf bir sessizlik hâli var. Ama bu sessizlik, bir durulmadan çok, büyük bir fırtınanın öncesi gibi. Çünkü yargı kararlarından siyasete, iş dünyasından medyaya kadar uzanan zincir artık tek bir halkayı değil, zincirin kendisini hedef alıyor gibi.
Peki bu tablo bize ne söylüyor? Gerçekten bir “temizlik” mi yapılıyor, yoksa yeni bir düzenin taşları mı diziliyor?
Önce manzarayı hatırlayalım. Bir dönem siyasetin en güçlü figürlerinden olan isimlerin yargı önüne çıkarıldığına tanık olduk. Hemen ardından, uzun süredir “dokunulmaz” görülen bazı iş insanları, büyük sermaye çevreleri, holding yöneticileri, hatta bazı sivil yapılar aynı sürecin içerisine çekildi. Hani yıllardır “dokunulmaz” denenler vardı ya — işte şimdi onlara da dokunuluyor.
Ama mesele sadece “dokunulmak” değil. Çünkü bu dokunuşun ardında bir düzen değişikliği arayışı var gibi. Belki de yıllardır aynı oyun sahnesinde sadece oyuncular değişti, şimdi dekor da yenilenmek isteniyor.
Bu süreçte en dikkat çeken şeylerden biri, yargının artık yalnızca hukuki bir mekanizma değil, aynı zamanda siyasi ve ekonomik denklemin bir parçası hâline gelmiş olması. Yargı, tıpkı bir piyasa unsuru gibi fiyatı belirliyor, bir karar ile hem güç ilişkilerini hem de ekonomik dengeleri yeniden kurabiliyor.
Bir yandan “bağımsız yargı” vurgusu yapılıyor, diğer yandan o yargının her kararı siyasetin merkezinde yankılanıyor. Bu nasıl bir denklem? Gerçek bağımsızlık mı, yoksa kontrolün yeni biçimi mi?
İş dünyasına bakalım. Uzun yıllar boyunca iktidarla uyumlu çalışan sermaye gruplarının bir kısmı şimdi bambaşka bir pozisyonda. Bazıları susturulmuş, bazıları hedefe alınmış, bazıları da sessiz bir “pozisyon güncellemesi”........





















Toi Staff
Gideon Levy
Tarik Cyril Amar
Stefano Lusa
Mort Laitner
Robert Sarner
Andrew Silow-Carroll
Constantin Von Hoffmeister
Ellen Ginsberg Simon
Mark Travers Ph.d