Kuruyan çeşmedeki su mu?
Kuruyan çeşmedeki su mu?
Refik Tuzcuoğlu
Çocukluğumu geçirdiğim tarihi şehrin kadim mahallesinde kitabesi zar zor okunan bir çeşme vardı. Mahalledeki camiinin yanındaki genişliğin tam ortasında bir çeşmeydi. Bazen cemaatin orada abdest aldığına şahit olurduk. Yaşlılar çeşmeden su içmenin adabını anlatırdı. Testileri besmelesiz doldurmayın, suyu nimet bilin, zerresini israf etmeyin dediklerini hayal meyal hatırlarım. Çeşmenin yalak kısmında hayvanlar su içerdi. Gel zaman git zaman o çeşmenin musluğundan sular akmaz oldu. O tarihi çeşmeden akan sadece su değil; bir hafızanın, bir ahlak sisteminin, suyun azizliğine inanmış bir medeniyetin mücessem haliydi.
Yıllar içinde karşılaştığım tarihi çeşmelerde su mimarisi ve su edebiyatının eşsiz örnekleriyle karşılaştım.
“Besmeleyle nûş eden bulsun şifâ /Ehl-i hayrâta şefî‘olsun Muhammed Mustafa” kitabesini okuduğum Selçuklu çeşmesi, sekiz köşesinde hat sanatının muhteşem örnekleriyle yazılmış; "Ve cealnâ minel mai külli şey'in hay- Ve her canlı şeyi sudan yarattık” ayetini okuduğum Saraybosna Gazi Hüsrev Bey Camii Şadırvanı aynı zamanda bir su medeniyeti inşa ettiğimizi gösterir. İstanbul ve Bursa gibi şehirler bir yana Anadolu’nun her köşesi bu medeniyetin eşsiz örnekleriyle dolu. Ne hazin ki şimdi o çeşmelerin musluklarından “süslü sular” akmıyor.
Kızılderili Şefi Seattle’ın meşhur sözü bir çığlık gibi: “Son ağaç kesildiğinde, son nehir kuruduğunda, son balık öldüğünde; beyaz adam paranın yenilebilir bir şey olmadığını anlayacak.” Bu bilge adamın feryadı,........
© Yeni Akit
