Karpuzun kayanı
Karpuzun kayanı
İDRİS GÜNAYDIN
Yıl 1988 yılı idi. Ankara Balgat Ortaokulunda öğretmenim ve Çukurambar’da bir evde kiradayım. Dört nüfusuz. Tek maaşla geçiniyoruz.
Bir gün Balgat’a kurulan haftalık Çankaya pazarı adıyla maruf pazardayım. Her hafta o pazardan alışveriş yapıyoruz. Okulun yaz tatiline girmesine az bir zaman var.
Pazarda dolanırken sezonun karpuzları yeni yeni görücüye çıkmış; satıcı bağırıyor: “Kan gibi karpuzlar bunlar. Şeker mübarek…”
O zamanlar meyveler şimdiki gibi değildi. Senenin belli aylarında pazara gelir sonra kışlık meyveler başlardı. Şimdilerde senenin her ayı her meyveyi neredeyse bulmak mümkün.
Tezgâha yaklaştım. Aslında sezonun ilk karpuzlarını almak âdetim değildir. Çünkü kelek karpuz çok çıkıyor. Fakat nedense, adamın tezgâhtarlığı beni çekti ve bir karpuza parmağımın ucuyla vurmaya başladım. Adam:
“Karpuz öyle vurarak anlaşılmaz hemşerim. Karpuzun dışına elini vurduğunda elin kayacak. Olgun karpuzun dışında elin kayar. Kozak karpuzun dışına elin yapışır kalır” dedi ve bir karpuza elini vurdu. Hakikaten bana da mantıklı geldi ve “bir karpuz seç de ver” dedim. Adam bir karpuz seçti, kesti, tartarken o esnada tezgâha ürkek ürkek yaklaşan bir başkası da ikna olmuş olacak ki; “o kayanından bir tane de bana ver” dedi.
Tekrar........
© Yeni Akit
