menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Doğa Yanıyor, Rejim Susuyor

5 0
26.07.2025

Kriz Gerçeği

2025 Temmuz’unda İzmir ormanları, günlerce süren yangınlarla küle döndü. Merkezi iktidarın müdahalesi yetersiz ve gecikmişti; hava desteği sağlanmadı, Türk Hava Kurumu’nun yangın söndürme uçakları atıl bırakıldı. Resmi açıklamalar yangını sadece “doğal afet” olarak tanımlayarak siyasi sorumluluğu gizlemeye çalıştı. Oysa yaşanan yıkımın gerçek nedenleri bundan çok daha derindir. İzmir yangını, salt ekolojik bir felaket değil; Türkiye’nin politik-ekonomik rejiminin doğaya karşı yapısal düşmanlığının somut tezahürüdür.

Yangın ne sadece idari beceriksizlikle ne de tesadüfi bir olayla açıklanabilir. Yıllardır süren yağma politikalarının, doğayı metalaştıran sermaye düzeninin ve kamu hizmetlerinin tasfiyesiyle yaratılan yapısal çöküşün kaçınılmaz sonucudur. Ormanlarımızın ve yaşam alanlarımızın küle dönmesinin sorumlusu; enerji dağıtım hatlarını özelleştiren, bakım ve yenileme yatırımlarını kısan, denetimleri fiilen kaldıran sermaye tekelleridir. 2010’da elektrik kaynaklı yangınların toplam içindeki payı %5 iken, 2024’te bu oran %’e yükseldi. Elektrik hatlarının bakımı kâra aykırı bulunan bir rejimde yangınlar istisna değil, yapısal sonuçtur. Şirketlerin ihmalkârlığını gizleyip suçu iklim değişikliğine yıkmaları, sermaye düzeninin sorumluluktan kaçışını ve ideolojik manipülasyonunu açıkça ortaya koymaktadır.

Kapitalist üretim tarzı doğayı sınırsız bir meta ve üretim aracı olarak görür. Doğanın yenilenme kapasitesi piyasanın kâr mantığı karşısında yok sayılır; çünkü sermaye için temel amaç sürekli büyümektir. Bu zorunlu büyüme ekosistemlerin sınırlarını aşındırır, doğayı yalnızca çıkar sağlanacak kaynak haline indirger. 20. yüzyılın ikinci yarısından itibaren kapitalist üretimin yol açtığı sistematik tahribat, iklim krizini, biyolojik çeşitlilikte gerilemeyi, su kıtlığını ve gıda güvenliği sorunlarını derinleştirmiştir. Çevresel felaketlerin sayısı ve şiddeti artmaktadır. Kapitalizmin yapısal çelişkisi burada ortaya çıkar: sermayenin sonsuz büyüme zorunluluğu ile doğanın sınırlılığı çatışmaktadır.

Orman yangınları, sel felaketleri ve kuraklık gibi olaylar geçici ya da lokal krizler değil; kapitalist sistemin doğa karşıtı işleyişinin ifadesidir. Türkiye’de artan yangınlar, kuraklık, su kıtlığı ve çölleşme, iktidarın sermaye merkezli politikalarının doğrudan sonucudur.

Sermaye İktidarı

Türkiye’deki orman yangınları, doğa tahribatları ve ekolojik krizler, sermaye iktidarının sınırsız yağma ve rant politikalarının doğrudan sonucudur. Kapitalist sistem, doğayı metalaştırırken devlet, sermaye sınıfının çıkarlarını güvence altına alan bir mekanizma olarak işlev görür. Bu durum doğa ve toplumun birlikte yıkımını hızlandırır; doğa krizi aynı zamanda siyasal ve sınıfsal kriz haline gelir.

AKP-MHP rejimi, neoliberal ekonomi politikalarını siyasal İslamcı ve milliyetçi söylemlerle harmanlayarak yağma düzeni inşa etti. Doğa ve kamu kaynaklarının sermayeye sınırsız tahsisi, kamusal alanların hızlı özelleştirilmesi ve yandaş şirketlere rant kapılarının açılması bu düzenin temel karakteridir. İnşaat, enerji ve finans sektöründeki büyük sermaye gruplarına sağlanan ayrıcalıklar, doğa tahribatını hem meşrulaştırmakta hem de........

© Yarın Haber