Türkiye’ye özgü sosyalizm tartışmaları (1966-1969)
Yıldırım Koç yazdı…
Günümüzde Çin Halk Cumhuriyeti, “Çin’e özgü sosyalizm” veya “Çinli Özellikleriyle Sosyalizm” (“Socialism with Chinese characteristics”) anlayışını ve uygulamalarını benimsiyor. Dünya siyasi tarihinde geçmişte “Arap sosyalizmi”, “Afrika sosyalizmi” gibi kavramlar da yaygın olarak tartışılmıştı. 1962-1963 yıllarında “Türk Sosyalizmi” konusundaki görüşler de daha önceki yazılarımda ele alınmıştı.
Türkiye’de bir de “Türkiye’ye Özgü Sosyalizm”, “Türkiye Sosyalizmi” ve “Güleryüzlü Sosyalizm” tartışmaları vardır. 57-58 yıl öncesinin bu tartışmalarını da hatırlamak, Atatürk’ün Türkiye’ye özgü milliyetçi ve bağımsızlıkçı sosyalizmini anlamakta yararlı olacaktır.
Bu kavramların tartışıldığı dönem, 1960’lı yılların ikinci yarısıdır. Bu yıllar, dünyada anti-emperyalist mücadelenin Latin Amerika’dan Ortadoğu’ya, Güneydoğu Asya’dan Afrika’ya kadar yayıldığı, Sovyetler Birliği’nin güç ve itibarının arttığı, Çin’in Kültür Devrimi ile sarsıldığı dönemdir. Türkiye’de de öğrenci, işçi ve memur eylemlerinin yaygınlaşması ve militanlaşması söz konusudur.
Sovyetler Birliği bu dönemde bağımsızlığını yeni kazanmış eski sömürgeler ve diğer azgelişmiş ülkeleri emperyalist sömürü ağının dışına çıkarmak ve süreç içinde sosyalist dünyaya katmak amacıyla “kapitalist olmayan yol” stratejisini geliştirdi. Bu strateji, Atatürk’ün politikaları ve uygulamalarıyla büyük ölçüde örtüşüyordu. “Türkiye’ye özgü sosyalizm” olarak savunulan anlayış da, hem Atatürkçülükle, hem de Sovyetler Birliği’nin “kapitalist olmayan yol” anlayışıyla uyumluydu.
“Türkiye’ye Özgü Sosyalizm” anlayışı, böylesi bir ortamda Türkiye İşçi Partisi içinde gündeme geldi.
Türkiye İşçi Partisi 13 Şubat 1961 tarihinde sendikacılar tarafından kuruldu. Ancak 9 Şubat 1962 tarihinde Mehmet Ali Aybar’ın TİP genel başkanlığına getirilmesi sonrasında ortaya bambaşka bir TİP çıktı. İllegal TKP üyesi olduğu yıllar sonra belgelerle kamuoyuna yansıyan Mehmet Ali Aybar, Behice Boran, Sadun Aren ve Nihat Sargın, 1962 yılında 1951-1952 tevkifatının tahribatından henüz kurtulamamış olan TKP’den bağımsız olarak TİP’in yönetimine geldi. TİP’in 1964 yılında İzmir’de yapılan genel kurulunda kabul edilen programda açıkça “sosyalizm” hedefi yoktu; Sovyetler Birliği’nin azgelişmiş ülkeler için önerdiği “kapitalist olmayan yol” savunuluyordu. TKP’nin programı da bu çizgideydi.
M.A.Aybar, 24 Eylül 1962 günlü Vatan’da yayımlanan “Emekçilerin İnsanca Yaşaması Gerektir” başlıklı yazısında, Atatürkçülüğe de değinerek, böyle bir programı özetliyordu:
Türkiye İşçi Partisi Atatürkçülükten hareket ettiği ve ilhamını günümüzün gerçeklerinden aldığı için, Atatürkçülüğü de kalıplaşmaktan kurtaran, yüzde yüz yerli bir doktrin partisidir. Emekten yana, emekçilerin eliyle yürütülen, planlı bir devlet sistemini savunuyoruz. Ulusal ekonomide kilit taşı vazifesi gören büyük fabrikalar, madenler, ulaştırma işleri, bankalar, ithalat, ihracat ve toptan dağıtım işleri gibi büyük üretim ve mübadele araçları devletleştirilecektir. Büyük topraklar, sahiplerine yetecek kadarı bırakılarak, köylüye dağıtılacaktır; ve tarımda, köylünün seçmekte serbest olacağı, özel işletmecilik, kooperatifçilik ve devlet işletmeciliğinden kurulu bir karma sistem uygulanacaktır; fakat herhalde üretimde verimi arttıracak araçlar ve teknik yardım, her köylüye devlet eliyle sağlanacaktır. Köylüsü ve kentlisi ile emekçi halk yığınlarının konut, eğitim, kültür, sağlık ve emeklilik işleri, devlet planında ilk önce ele alınacak işler arasındadır. Ulusal gelir herkesin emeğine göre dağıtılacak, insanın insanı sömürme sistemine son verilecektir. Ulusal ekonominin asla ağırlık noktasını teşkil edemeyecek olan özel sektör, plan içinde yararlı bir kesim haline getirilecektir. Ve bütün bu işleri Türkiye İşçi Partisi, halkın oyu ile iktidara gelip başaracağı ve halkın oyunu kaybedince iktidardan çekileceği için emekçi halk yığınlarının şimdiden eğitilmesi, hakları, hürriyetleri konusunda, yani ulusun gerçek menfaatleri konusunda uyarılıp aydınlatılması birinci derecede önem taşır. Bu da bir doktrin partisini zorunlu kılan başka bir faktördür. (Aybar, Mehmet Ali, Bağımsızlık, Demokrasi, Sosyalizm, Seçmeler 1945-1967, Gerçek Yay., İstanbul, 1968;222)
TİP 17 Kasım 1963 tarihindeki yerel yönetim seçimlerinde başarılı bir propaganda yürüttü. İl genel meclisi seçimlerinde 34.301 oy, belediye başkanlığı seçiminde 17.136 oy aldı. 1965 yılındaki milletvekili genel seçimlerindeyse yüzde 3 oranında oy alarak, uygulanan seçim sistemi sayesinde Millet Meclisi’ne 15 milletvekili soktu. Bu tarihte partilerin grup kurması için gerekli milletvekili sayısı 10 olduğundan, Millet Meclisi’nde TİP grubu çok etkili bir çalışma yaptı. Bu çalışmalar o dönemin sınırlı kitle iletişim araçları aracılığıyla da olsa halka yansıdı. TİP’in 1966 yılında yapılan Malatya kongresinde parti belgelerine “sosyalizm” de eklendi.
Ancak bu durum ortaya bir sorun çıkardı.
TİP sosyalist bir partiydi. Ancak TİP’in başarılarına karşı 1963 yılından itibaren ABD, siyasi iktidar ve sermayedar sınıf, TİP’e yönelik kapsamlı karşı kampanyalar örgütlemeye başladı. Özellikle ABD’den fonlanan ve yönlendirilen bazı dernek ve yayınevleri, TİP aleyhinde yaygın bir çalışma yaptı.
Türkiye Komünizmle Mücadele Derneği, 25 Ocak 1963’te İzmir’de kuruldu. 1965 yılında yapılan İkinci Genel Kurul’da başkanlığa İlhan Darendelioğlu seçildi. Derneğin ilk sene şube sayısı 10 iken, şube sayısı 1965 yılında 27 ve 1965’in sonunda 11O oldu. (Abdulazim Şimşek, “Komünistin Eşkâli” Türkiye’de Antikomünizm (1945-1971), İletişim Yay., İstanbul, 2021; 295-296) Refik Korkut’un yönettiği Türkiye Fikir Ajansı da Türkiye Komünizmle Mücadele Derneği’yle yakın ilişki içindeydi. Ajans çok sayıda anti-komünist kitap yayımlayıp yaygın şekilde dağıttı. (Şimşek,2021;302)
TİP, 1965 seçim kampanyasının etkisi ve seçim sonuçları sonrasında, 1969 yılında çok büyük başarılar elde edeceği kanısındaydı. TİP Genel Başkanı M.A.Aybar, “1969 seçimlerinde başa güreşeceğiz” diyordu.
Bu başarının önündeki en önemli engelin, TİP’in komünist olduğu ve Sovyetler Birliği’ne bağlı olduğu yolundaki iddialar olduğu düşünülüyordu.
Bu koşullarda TİP, 1966 yılından itibaren, savunduğu sosyalizm anlayışının Sovyetler Birliği’ndeki “komünizm”den farklı olduğunu, TİP’in Sovyetler Birliği’nden bağımsız olduğunu anlatmaya çalıştı. TİP, NATO’ya karşı çıkarken, Türkiye’nin bağımsızlığını savunduğunu ifade etti. TİP, milliyetçiliği de savundu.
Bu süreçte en etkili kişi, TİP Genel Başkanı olan Mehmet Ali Aybar’dı.
Mehmet Ali Aybar, çeşitli TKP tevkifatlarında açığa çıkmamış bir Türkiye Komünist Partisi üyesiydi.
Rasih Nuri İleri, Aybar’ın TKP üyeliğini açıklamıştı: “M.A.Aybar’ın (…) TKP üyeliği konusunda çelişkili ifadeler olmakla beraber, Rasih Nuri İleri’nin ‘Benim hücre sekreterimdi’ yolunda bir beyanı vardır.” (Naciye Babalık, Türkiye Komünist Partisi’nin........© Veryansın TV
