Amerikan donanmasının asimetrik savaşla sınavı: Husiler
Cem Gürdeniz yazdı…
ABD’nin bir imparatorluk olarak çöküşünün başlangıcı Vietnam Savaşı oldu. 3 milyona yakın kayıp vererek Washington’un utanç içinde Saygon’dan çekilmesini sağlayan Kuzey Vietnam ve Vietkong genç erkek ve kadınları aslında asimetrik savaşın tüm olanak ve özelliklerini kullanarak Amerikan askerlerinin yenilmesini sağladılar. Devasa ateş gücünü havadan ve denizden intikal yeteneğine sahip Amerikan ordusu inançlı ve azimli Vietnam halkına kara savaşında direnemedi. Önce Mac Namara ve sonradan Henry Kissinger gibi şahin bakan ve danışmanlar üzerinden Komünizmin kazanmasının hür dünyanın kaybedilmesi retoriğine inandırılan Amerikan halkı, Başkanlar John F. Kennedy, daha sonra Lyndon Johnson ve son olarak Richard Nixon döneminde mecburi askerlik altında 1959-1974 arasında 60 bin gencini ölüme gönderdi. Birinci ve İkinci Dünya Savaşları ve Kore’de genç erkek nüfusunu imparatorluk çıkarları için cepheye sürebilen ve hesap vermeyen Amerikan hükümetleri Vietnam Savaşının sonunda iki büyük gerçekle karşı karşıya kaldılar ve Amerikan ulusu 1945 sonrası hükümetine duyduğu güveni kaybetti.
Lyndon Johnson döneminde 1969 tarihinde hazırlanan 47 ciltlik çok gizli Pentagon değerlendirmesine göre ABD’nin bu savaşı kazanmasının mümkün olmadığı bilindiği halde Amerikan gençleri ölüme gönderilmişti. Bu rapor 1971 yılında ortaya çıktığı ve kamuoyu ile paylaşıldığı halde savaşa devam edildi. Başkan Nixon 1969 yılında iktidara barış vaadi ile geldiği halde savaşı Vietnamlılaştırma adı altında sürdürdü. Kuzey Vietnam ve Vietkong’a ormanlardan geçen lojistik hatlarını açan Kamboçya ve Laos’a savaşı taşıyarak büyük yıkıma ve Kamboçya’da iç savaşın başlamasına neden oldu. Bir yıl içinde Kamboçya ve Laos’a 108 bin ton bomba atıldı. Kamboçya’da 1979 yılına kadar 3 milyon insan öldü. Nixon ve Kissinger Vietnam savaşını 1972 seçimlerinde Nixon’ın yeniden seçilmesi için tekrar barış vaadiyle kullandı. 1973’te barış sağlandı. Ancak bu kez de 15 yıl boyunca Amerikan işgaline yardım eden binlerce Güney Vietnamlıyı arkasında bırakarak Vietnam’dan tamamen çekildiler.
İkinci gerçek daha farklıydı. Bu savaş, özellikle 1968 öğrenci olayları ve savaş karşıtlığının artması sonucu Amerikan ordusunda disiplinsizlik, moral çöküntü, rütbeli askerlere güvensizlik, sosyal gerilim ve ırkçılık, uyuşturucu alışkanlığı gibi çok ciddi zafiyetlere neden oldu. En önemlisi zorunlu askerlik görevini yapan erler, cephede astsubay ve subaylarını el bombalarını veya hafif silahlarını kasten yanlış kullanarak öldürmeye başladılar. Fragging denilen bu vakalar 1969 ile 1972 yılları arasında 900’ü aşmıştı. Bu tür olayların artması, 1973 yılında ABD ordusunun zorunlu askerlik sisteminden gönüllü askerliğe geçişinde etkili oldu.
ABD, tarihten ders almamış ve Vietnam hatalarını 2001’de Afganistan ve 2003’te Irak’ta tekrar etmiştir. Bu savaşlarda zorunlu askerlik (draft) yükümlüleri olmadığı halde gönüllü orduda da (AVF) benzer sorunlar yaşanmıştır. Bu nedenledir ki bir daha 2011 sonrası (Libya dahil) emperyalist müdahillerinde genellikle vekillerini, Blackwater ve türevleri gibi silahlı çatışma hukukuna göre statüleri şaibeli ve tartışmalı özel askeri birlikleri kullanmıştır. Kısacası ABD, Vietnam, Afganistan ve Irak tecrübeleri ile artık jeopolitik/stratejik çıkarları yaşamsal önemde olmadığı sürece karada savaşmıyor. Kendi yerine örneğin Ukraynalıları, neo-nazi oluşumları, İsrail askerlerini ya da 1980 sonrası yetiştirip yeşerttiği İslami Köktendinci terör unsurlarını (Al Kaide, İŞİD, El Nusra vb.) savaştırıyor. Diğer yandan deniz, hava ve karadan ateş gücü intikal ettirecek füzeleri, güdümlü mermileri, savaş uçaklarını, her türlü insansız aracı yoğun şekilde kullanıyor. Peki bu unsurların ateş gücü ile zafer elde ediliyor mu? Hayır. Çamurda savaşacak asker olmadan sadece vekiller ile geçici başarılar elde ediliyor ancak Amerikan Barışı adı altında asla düzen kuramıyor. Trump’ın 14 Mayıs 2025 günü Suudi Arabistan’da başına 10 milyon dolar ödül koyulan eski terörist Suriye Devlet Başkanı Jolani ile el sıkışması ve ona methiyeler düzmesi buna tipik örnektir.
Diğer yandan bir devlet ABD’nin hava ve denizden intikal ettirdiği ateş gücüne asimetrik tedbirler ile karşı koyabiliyorsa ABD’nin söz konusu avantajını ortadan kaldırıyor. Yemen bu konuda en iyi örneklerden birisi. Aylardır Amerikan ve İngiliz uçak gemileri ile Güney Kıbrıs, Diego Garcia, Cibuti ‘deki hava üslerinden kalkan bombardıman uçakları ile Körfez ülkelerindeki bazı gizli CIA üslerinden kalkan SİHA’lar ile yüzlerce sorti yapıldığı Yemen’de kesin sonuç alınamıyor. 2023 sonlarından itibaren, İran destekli Yemenli Husiler (Ansarallah Grubu), İsrail’in Gazze’deki saldırılarına tepki olarak Kızıldeniz ve Bab el-Mandeb Boğazı‘ndaki ticaret gemilerine saldırılar düzenlemeye başladı. Bu saldırılar, küresel deniz ticaretinde ciddi aksamalara yol açtı. Özellikle İsrail’in Eilat Limanı iflas etti ve birçok büyük firma, Kızıldeniz rotası yerine Ümit Burnu rotasını tercih etmeye başladı. Bu durum, navlun fiyatlarında artışa ve küresel tedarik zincirinde bozulmalara neden olmuştur. ABD bu ticaret akışından %5 civarında etkilenirken Avrupa ticaretinin etkilenme derecesi @ civarındaydı. Özellikle Bab el-Mandeb Boğazı’ndan geçen günlük 7 milyon varil petrol ve 1,2 milyar metreküp LNG akışı saldırıların en yoğun olduğu dönemlerde ` oranında azaldı. Bu saldırılar, ABD ve müttefiklerinin deniz güvenliğini sağlama çabalarına rağmen devam etmektedir. ABD, 18 Aralık 2023’te “Prosperity Guardian” operasyonunu başlatarak bölgedeki ticaret gemilerine koruma sağlamayı hedefledi. Ancak bu operasyonlar, Husi saldırılarını durdurmada yetersiz kaldı. ABD ve İngiltere’nin 13 Ocak 2024’te başlattığı Yemen’deki Ansarallah üslerini ve silah yapım mevkilerini hedefleyen “Poseidon Archer” hava harekâtı da saldırıları azaltamadı. Avrupa Birliği ise 20 Şubat 2024’te “Aspides” harekâtını başlatarak deniz güvenliğine katkı sağlamaya çalıştı. Husi saldırıları, küresel deniz ticaretinde ciddi aksamalara yol açmıştır. Ayrıca, ABD’nin deniz gücüne dayalı jeopolitik stratejisi sorgulanmaya başlandı. Husilerin asimetrik saldırıları, ABD donanmasının itibarını zedeledi ve denizcilik sektöründe güvenlik endişelerini artırdı. Yeni ABD Başkanı Donald Trump iktidara geldikten kısa süre sonra, Husi kontrolündeki bölgelere sınırlı hava saldırıları düzenledi. Bu saldırılar, insansız hava araçları (İHA) ve füze sistemlerini hedef aldı. Siyasi hedef, deniz ticaretini güvenli hale getirmek ve Husileri bir ay içinde caydırmaktı. Ancak Husiler caymadı.
ABD Merkez Komutanlığı (CENTCOM) Komutanı Orgeneral Michael Kurilla, başlangıçta 8-10 ay sürecek büyük bir harekât planladı. Buna göre, önce Husi hava savunmaları imha edilecek, ardından lider kadrolara yönelik imha operasyonları yapılacaktı. Böylece Trump görünüşte Ocak ve Nisan arasında 3 ay boyunca İsrail Başbakanı Netenyahu ve ABD’deki çok güçlü Siyonist lobinin etkisi altında Yemen’e operasyon yapılırken İran’la nükleer programı üzerine artan gerilimler bağlamında göz dağı vermek ve hatta ABD’deki İsrail’in etkisi ile İran’a saldırmak için çok büyük bir gücü Kızıl Deniz ve Ortadoğu’ya intikal ettirdi. 2025 Mart ayında, altı adet B-2 Spirit hayalet bombardıman uçağı Hint Okyanusunda bulunan stratejik Diego Garcia üssüne konuşlandırdı. Bölgede bulunan USS Truman uçak gemisi dışında Pasifik Okyanusunda bulunan USS Eisonhower da bölgeye intikal ettirildi. İran’ı........
© Veryansın TV
