Kıbrıs’ta Satranç Tahtası: Türkiye Ne Yapmalı?
Doğu Akdeniz’de taşlar yeniden oynuyor. Kıbrıs dosyası bir türlü kapanmayan, her defasında yeni bir sayfa açan o “zor meselelerden” biri. Fakat son aylardaki gelişmeler öyle sıradan değil; Rum tarafının elini güçlendiren uluslararası hamleler, enerji denklemleri ve hukuki baskılar işin rengini değiştirmeye başladı.
Birleşmiş Milletler’in başlattığı yeni Cenevre süreci kulağa umut verici geldi. Ne var ki en temel konularda bile adım atılamıyor. Yeni sınır kapıları konusunda dahi mutabakat çıkmadıysa, büyük başlıklarda ilerleme hayal gibi görünüyor. Pile yolu meselesi de aynı minvalde: “teknik” gibi gözüken bir yol çalışması, her seferinde egemenlik tartışmasını gündeme taşıyor.
Rum kesiminin bu özgüven patlaması nereden geliyor? Rum tarafının bu kadar kendinden emin olmasının üç sebebi var: AB ve ABD’nin verdiği destek. Washington silah ambargosunu gevşetti, Brüksel her raporunda Türkiye’yi sıkıştırıyor. Hukuki baskı. Güney’in açtığı mülkiyet davaları yatırımcıyı ürkütüyor, Kuzey’in ekonomisini köşeye sıkıştırıyor. Enerji kartı. Aphrodite sahasının Mısır’a bağlanması, hem AB’nin arz güvenliğine hizmet ediyor hem de Rum tarafına uluslararası meşruiyet katıyor.
Türkiye için bu gelişmelerin anlamı açık: diplomatik cephede baskı giderek artıyor. AB raporları ve kararları yalnızca kâğıt üzerinde kalmıyor; Ankara’nın Gümrük Birliği’nin güncellenmesi ya da Türk vatandaşlarına vize kolaylığı gibi hayati başlıklarda Brüksel sürekli “Kıbrıs şartı”nı öne sürüyor. Yani sorun artık sadece ada siyaseti değil; Türkiye’nin AB ile bütün ilişkilerini kilitleyen stratejik bir engel haline geliyor.
Güvenlik cephesinde riskler büyüyor. ABD’nin ambargo gevşetmesiyle Güney Kıbrıs ileri teknoloji yeni silah sistemlerine ulaşma........
© tv100
