Kuyudaki Yusuf ve kardeşlerin gölgesi
İnsanoğlu, karşılaştığı her zorlukta kendisini kolaylıkla kuyudaki Yusuf ile özdeşleştirme eğilimindedir. Haksızlığa uğrayan, yalnız bırakılan ve anlaşılmayan kişi rolü, bireyin nefsine en uygun olandır. Bu bakış açısı, bir yönüyle masumiyetin ve mağduriyetin diliyle insanın kendisini rahatlatmasına imkân sağlar. Ancak aynı birey, nadiren de olsa, Yusuf’un kardeşleriyle yüzleşmeye cesaret eder. Oysa Yusuf’u kuyuya atan eller, yalnızca tarihin bir döneminde yaşamış kardeşlere ait değildir; her dönemde, her toplumda ve her bireyin nefsinde o ellerin izleri vardır. Tasavvuf, insanın öncelikle kendi iç âlemine yönelmesini öğütler. Bu yöneliş, kişinin yalnızca maruz kaldığı zulmü değil, başkasına yaptığı haksızlığı da fark etmesini gerektirir. Zira insan, kıskançlıkla, bencillikle ya da ilgisizlikle farkında olmadan başkalarının hayatında kuyular açabilmektedir. Gerçek olgunluk, yalnızca “Ben Yusuf gibiyim” demekte değil, aynı zamanda “Ben kardeşler gibi oldum” diyebilme samimiyetinde saklıdır. Toplumsal açıdan bakıldığında da benzer bir durum söz konusudur. Modern toplumlarda bireyler, sıklıkla adaletsizlikten yakınır, kendilerini dışlanmış ya da değersiz hissettikleri alanlarda Yusuf’a benzetirler. Ancak aynı bireyler,........





















Toi Staff
Gideon Levy
Tarik Cyril Amar
Stefano Lusa
Mort Laitner
Robert Sarner
Andrew Silow-Carroll
Constantin Von Hoffmeister
Ellen Ginsberg Simon
Mark Travers Ph.d