Yavsi
Yakın zamanlara kadar "İskilib" denince muhafazakâr kesim, kırık duygularla İskilibli Âtıf Hoca’yı hatırlardı… Müderris olan Âtıf Hoca, şapka inkılâbı yapılmadan evvel Müslüman ahaliyi câiz olmayan bir iş yapılmaması için 1924 yılında "Frenk Mukallidliği ve Şapka" adında bir kitap yazmıştı… 25 Kasım 1925’te Şapka Kanunu çıkarıldı. Erkeklere şapka giyme mecburiyeti getirilmişti. Dünyanın bütün hukuk sistemlerinde "ceza, mâkable şâmil olmaz" kaidesi esastır. "Ceza kanunu, geçmişe değil, geleceğe işletilir." Suç sebebi sayılan eser, 1924 yılında yayınlanmış olmasına rağmen, mevzubahis kanun bir yıl sonra çıkıp mer’iyete girince Atıf Hoca, Ali Çetinkaya reisliğindeki İstiklal Mahkemesinde göstermelik bir muhakemeden sonra idam cezasına çarptırıldı. 4 Şubat 1926’da idam edildi. Bir kitap, nasıl bir suç unsuru olur ki telif edilmesinin bedeli can vermek olsun? Devrin rejim şiddeti, gözdağı vererek herkesi şapka giymeye mecbur ediyordu. Yahudi ahbap sermayenin daha kanun çıkmadan İtalya’dan ithal ettiği gemiler dolusu şapkanın satılıp paraya çevrilmesi lâzımdı… Tekrar edelim: Yakın zamanlara kadar "İskilib" denince bilhassa muhafazakâr kesim, kırık duygularla İskilibli Âtıf Hoca’yı hatırlardı. Şanslı şuurlu olanları bir yana bırakırsak yeni nesillerin böyle bir me’elesi yok. Zaten mitingler dolusu şapka giyilmekte, moda olarak kıyafet gösterişine vesile yapılmakta. Tesettürün vakarı ayağa düşürüldüğü gibi öze dair hassasiyetler de yele verildi. Kafka’nın Köy Hekimi adlı öyküsünde geçen şu söz meşhurdur: -Sevinin ey hastalar, hekim yatağınıza yattı!.. Doktor da hastalanmıştır. Artık o da hasta yatağındadır. Söylenmek istenen budur. Mevcut manzaradan hareketle söylenecek cümle şöyledir: -Sevinin ey Kemalistler, Kemalist oldu muhafazakârlar!.. Hepsi mi öyle........
© Türkiye
