Öfke ve fikir
Edebiyata âşina olanlar, yazımızdaki başlığı görünce Amerikalı romancı William Faulkner’in “Ses ve Öfke” adlı eserini hatırlamış olabilirler. Hayır!.. O vâdiye uğramayacağız… ama; oradan hareketle şunu diyebiliriz ki öfke varsa; mukabili de var demektir. Bu bâzen sestir, bâzen fikir, bâzen çok başka bir şey…
Bize şu yakınlarda “kızmadan yazmak mümkün mü?” diye bir sual tevdi edildi. Şu cümlede neden “soru tevdi edildi” veya “soru yöneltildi” demedik de “sual” kelimesini kullandık? Herhâlde merak edenler olmuştur: Lisanın da bir matematiği vardır. İnsan, konuşur veya yazarken o matematik yahut lisanın kanunlarına riayet etmek zorundadır. 2 çarpı 2’nin kaç yaptığı bellidir. O gerçeği, kimse değiştiremez. Bunun gibi dilin de asırlar içinde oluşmuş kaidelerine riayet şarttır. Pekâlâ; niçin “soru” değil de “sual” dedik? Çünkü; Söz konusu iki kelime arasında fark var. Farkı en iyi ve en sâde şekilde şöyle anlatabiliriz: -Bilenin, bilmeyene sorduğuna soru, bilmeyenin bilene sorduğuna sual denir? Dediğimizi şöylece şerh etmek kabildir: Öğretmenin, talebeye sorduğu, sorudur. Öğrencinin öğretmene sorduğu ise sualdir. Öğretmen, karşısındaki gence “Nâbi, şiirlerini aruz vezniyle mi, hece vezniyle mi, yoksa serbest vezinle mi yazmıştı?” diye sorarak onu imtihan ederken cevabı bilmektedir: Talebe ise bunu hocasından öğrenmek isteyeceği zaman şöyle soracaktır: “Hocam, şâir Nâbi, şiirlerini hangi vezinle yazmıştı?..”
Bu bahsi, ileride belki daha mufassal şekilde ele almak üzere şimdilik kapatırken ana mevzumuza dönebiliriz: -Kızmadan yazmak mümkün müdür? Evvela, niyet ve maksadı, hatta yazma veya konuşmadaki gâyenin ne olduğunu iyi tesbit etmek gerekir. Namaza niyet edilmemişse, ibadet değil, hareket yapılmış olur. Bu misal söz konusu olan, bir gerçeği tayin, tesbit ve ortaya çıkarmak mıdır? Yoksa farklı bir söz, tez, fikir........
© Türkiye
