Ayasofya
2017 yılı olmalı; Topkapı Sarayı’ndaki AŞK-I NEBÎ hat sergisine davetliydim. O sırada Ayasofya, hâlâ ibadete kapalıydı, milletin, ümmetin muhalefetine rağmen hâlâ müzeydi… Topkapı Sarayı’na giderken Ayasofya’nın önünden geçecektim. İkindi namazını kılmam gerekiyordu. Ayasofya-i Kebîr Câmi-i Şerîfi, ibadete kapalıydı ama Sultan Ahmed Çeşmesi’nin karşısından girilen Hünkâr Mahfili adlı küçük bir bölümde namaz kılmak mümkündü. Burası 1970’lerde AP iktidarında ibadete açılmış fakat 12 Eylül 1980 darbesinde kapatılmıştı. ANAVATAN iktidarında yeniden ibadete açıldı. Bir zaman sonra hoparlörden de olsa Ayasofya Camiî minarelerinden müminler namaza çağrılıyordu. Bunlardan haberdar olduğum için önce ikindi namazını kılıp sonra Sevgili Peygamberimizin -aleyhis selâm- 1444. doğum yılları münasebetiyle tertiplenen hat sergisine gitmeye niyet ettim. Bahsettiğim bölüme yönelirken hayalimde bildiğim o yıkık-dökük bakımsız ibadethane canlanıyordu. Son gördüğümde vaziyet böyleydi. Daha sonra yurt dışında olduğumdan gelememiştim. Şimdi yıllar sonra bu teselli bölümünün kapısından giriyordum… Kapıdan girdim ve âdeta çarpıldım. Dökülüp giden mescid, yok olmuş ve yerine her unsuruyla pırıl pırıl bir mescid kurulmuştu. Borcumu eda etmenin ardından ayrılıyordum ki buranın imamı Yıldıray Şaşı ile karşılaştık. Hâl hatır sorduktan sonra “Hocam, ibadethane maşallah çok güzel olmuş! Ellerinize sağlık. Yurt dışında olduğumuz için bizim, maalesef bir faydamız dokunmadı’’ dedim. Bunun üzerine Yıldıray Hoca, kelimesi kelimesine şunları söyledi: -Olur mu Hocam? Burayı siz, yaptırdınız! Müze müdüründen tamir ve bakım için bir türlü izin alamıyorduk. Sizi bulduk. Siz, müdür beyi aramış ve randevu almışsınız. Bizi, Ayasofya müdürüne götürdünüz. Böylece tamir ve bakım müsaadesini yakaladık. Masrafı da tesettüre yeni giren bir ablamız karşıladı. Hatta alınan izne dayanarak fazladan olarak şunları da yaptık, eser, bu hâle geldi. Allah, razı olsun… Evet; olayı hatırladım. Denilenler........
© Türkiye
