"Dün senden ayrıldıktan sonra düşündüm; sen haklısın Behlül"
Sultan’ımızın kolumu çekip ileri hamle yaparken "Gel şu kayaların üzerine oturalım Behlül” demesiyle derin düşüncelerimden sıyrıldım. Harun Reşid: - Yoksa küs müyüz Behlül? - Ne haddime Efendim. Yüzüm kara! - Tövbe tövbe! Hakikati, çekinmede söyledin Behlül! Arkamdan deseydin gıybet olurdu, dedikodu olurdu. Hem yalnız ben duydum! Yine beni düşünerek yaptın bunları! - !!! Yüzümün ne şekil aldığını göremediğim için görüntüm hakkında bir şey söyleyemiyorum, yalnız dikkatlice bakan Sultan’ım bende ne gördüyse fazla konuşmadı. Elimden sıkı sıkıya tuttu, o şekilde bir müddet yan yana yürüdük. Ayaklarım yerden kesilmiş, rüzgârda savrulan kuru bir gazel gibiydim. Suçluluk ve onun getirdiği mahcubiyetten dolayı kan ter içinde kalmıştım. Boğuluyordum. Âdetâ nefes alamıyordum. Tozlu yolda mıydım yoksa bulutların üzerinde miydim emin değildim. Suçu sabit olmuş infaza götürülen mahkûm gibiydim ya da ölmüştüm de mahşerde hesap yerine........
© Türkiye
visit website