menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Üç cepheden bir millete MUHACİRLİK NASIL BİR ŞEY!

33 0
29.09.2025

Bu toprakların hafızasında, bir asır boyunca üç büyük göç vardır: Rumeli'den, Kafkasya'dan ve Doğu Anadolu'dan... Her biri ayrı cepheden, ayrı sebeplerle başlayan; lakin aynı milletin kalbine düşen ortak acılardır. Türkler, Orta Asya’dan coğrafi veya Moğol tazyiki gibi siyasi zaruretlerin zorlamasıyla garba doğru akmışlardır. Sonra da göçebe Türkmenler, Osmanlılar tarafından iskân siyaseti çerçevesinde Rumeli ve Orta Anadolu’ya yerleştirilmişlerdir. Bu iskânda pek de rızaya bakılmadığından, onları da muhacir saymak mümkündür. Ama esas hicret ve muhacirlik maceraları son asra aittir. Rumeli, Kafkasya ve Doğu Anadolu, muhacirlik trajedisini iliklerine kadar yaşamıştır. Rumeli ve Kafkasya muhacirlikleri çokça bilinen ve yazılan bir husustur. Ama Doğu Anadolu halkının hicretlerinden pek bahsedilmez. Gerçi muvakkat olmuştur, ama tesirleri devam etmiştir.

Rumeli: Gidenler pişman, kalanlar yetim

Rumeli, XIV. asırdan beri Müslüman Türk yurduydu. Fakat XIX. asır, bu topraklarda Türkler için bir felaketin başlangıcı oldu. 1821 Mora İsyanı, 1877-78 Osmanlı-Rus Harbi (93 Harbi), 1912-13 Balkan Harbleri... Her biri Rumeli’deki Müslüman Türk varlığını eriten dönüm noktalarıydı. 1783’te Rus işgaline uğrayan Kırım’dan Rumeli’ye geçen halk da bu sefer ikinci bir hicret yoluna düştü. Balkan Harbi'nde yalnızca asker değil, halk da hedef oldu. Edirne’nin doğusunda kalan yüz binlerce Müslüman, evini, camisini, mezarını geride bırakıp Anadolu’ya aktı. Hukuken “muhacir” kabul edilen bu insanlar, Sultan Aziz zamanında 1860’tan beri faaliyet gösteren Muhacirin Komisyonu vasıtasıyla Anadolu’ya yerleştirildi. Rumeli Müslümanları, Anadolu'nun birçok vilayetinde yeni bir hayat kurdular. Ama akılları hep Arnavut kaldırımlı sokaklarda, taş minareli camilerde kaldı. Sosyal olarak, bu göç yalnızca bir nüfus hareketi değil, aynı zamanda Anadolu’nun kültürel genetiğini zenginleştiren bir hadise oldu. Medeniyet ve çalışkanlıkta biraz daha ileri Rumeli Türklerinin âdetleri, yemekleri, türküleri, dilleri ve aile yapıları Anadolu’da derin iz bıraktı. Bugün bile “muhacir” dendiğinde akla önce onlar gelir. Rumelililer, bilhassa Tatarlar çalışkanlık ve temizliğiyle Anadolu’nun yeniden imarında mühim rol oynadılar.

Kafkasya: Zulmün adı göç

Kafkasya ise apayrı bir hikâyedir. XIX. asrın ortasında Rusya’nın istilacı Kafkasya politikaları neticesi, milyonlarca Müslüman Kafkasyalı, topraklarından zorla çıkarıldı. 1864 Çerkes Sürgünü bunun sembolüdür. Ardından Dağıstan, Çeçenistan ve Ahıska’dan bir kısım halk, Rus baskısıyla Osmanlı topraklarına sığındılar. Bir kısmı Batum’dan gemilere bindi, bazıları yaya Anadolu’ya ulaştı. Yolda hastalık, açlık, soğukla boğuştular. Karadeniz kıyılarında binlerce çocuk, annesinin kucağında son nefesini verdi. Nice muhacir teknesi battı. Bu sebeple Abhazlar bu acıya hürmeten Karadeniz balığını yemezler. Muhacirler için arazi tahsisi ve iskân politikaları tespit edilmişti. Ancak hem göçün büyüklüğü hem de devletin içinde bulunduğu ekonomik vaziyet, işi zorlaştırdı. Devlet zor ve dar bir zamanda, vakıflar ve yerli eşraftan da faydalanarak bu göçleri idare etti. Bugün Adapazarı, Konya, Sivas, Samsun, Tokat, Kayseri (Suriye, Filistin, Ürdün, Makedonya) gibi yerlerdeki Kafkasyalılar, bu göçlerin yaşayan mirasıdır. Dillerini, kıyafetlerini, düğünlerini hâlâ yaşatan bu insanlar, aynı zamanda bir kültür hazinesidir. Enteresan olan şudur ki, Kafkas iskânı Samsun’dan Ürdün’e kadar düz bir hat takip eder. Hükûmet bu muharip halktan,........

© Türkiye