Orta Doğu’da yeni fay hattı ve İsrail yayılmacılığı
İsrail'in Doğu Akdeniz'deki yayılmacı politikaları, Türkiye'nin kararlı caydırıcılığı ve Lübnan'ın kırılganlığı arasında yeni bir jeopolitik kırılma noktası oluşturmaktadır.
Orta Doğu bugün yalnızca çatışmaların değil, emperyal akıllarının ve stratejik vizyonların çarpıştığı sert bir jeopolitik kırılma alanı. Bu tabloyu belirleyen temel eksenlerden biri, katil İsrail’in son iki yılda hızlanan askerî-siyasi yayılmacılığıdır. Gazze’de uluslararası hukuk normlarının dışına taşan ve soykırım operasyonlarını sürdüren Tel Aviv, aynı zamanda Lübnan ve Suriye sınırlarında fiilî baskı alanları oluşturarak yeni bir güvenlik–enerji mimarisini dayatıyor. BM raporları, sivil kayıpların ve insani engellemelerin sistematik hâle geldiğini kaydederken, uluslararası hukuk çevreleri Tel Aviv’in saldırı doktrinini “yapısal bir hukuksuzluk pratiği” olarak tanımlıyor.
Bu agresif tutumun yalnızca askerî sahayla sınırlı olmadığı açık. İsrail, Doğu Akdeniz enerji denkleminin merkezine yerleşerek GKRY ve Lübnan üzerinden etkisini genişletiyor. İsrail–GKRY iş birliği, deniz yetki alanları üzerinden Türkiye’nin bölgesel nüfuzunu törpüleme çabasına dönüşmüş durumda. Lübnan’ın derin ekonomik krizi ise Tel Aviv’e bu tabloda manevra imkânı tanıyor. Lübnan, enerji keşfi ve uluslararası fonlara erişim arayışı nedeniyle yeni bir dış baskı eşiğine sürüklenmiş durumda.
Bu noktada Türkiye’nin rolü belirleyici. Aralık 2024'te Lübnan Başbakanı Necip Mikati’nin Ankara ziyaretinde İsrail'in saldırılarına ve ülkesinin içinde bulunduğu kriz dönemine ilişkin; "Lübnan belki de dünyada her anlamda çok kötü diyebileceğimiz bir kriz yaşadı ancak şunu öğrendik: Önce Allah'a daha sonra da Türkiye'ye güvenmemiz gerektiğini öğrendik. Yaşasın Türkiye ve Lübnan dostluğu." vurgusu, Türkiye’nin bölgesel istikrar üretme kapasitesinin........





















Toi Staff
Sabine Sterk
Penny S. Tee
Gideon Levy
Mark Travers Ph.d
Gilles Touboul
John Nosta
Daniel Orenstein
Rachel Marsden