Hürmüz’den Kanal İstanbul’a yeni jeopolitiğin eksenleri
Orta Doğu’da yangın yeniden harlandı. ABD’nin İran’daki nükleer tesislere düzenlediği saldırı, sadece bölgesel tansiyonu değil, küresel enerji dengelerini de tehdit eden yeni bir kırılmayı tetikledi. Aynı zamanda enerji arz güvenliği üzerinden dünya ekonomisinin damarlarına da bir neşter attı. İran’ın karşılık olarak Hürmüz Boğazı’nı kapatma tehdidini tekrarlaması, bu dar suyolunun sadece bölgesel değil, küresel krizlerin anahtar noktalarından biri olduğunu yeniden gözler önüne serdi. Ancak bu tehdidin gerçek bir kapatmaya dönüşme ihtimali hâlâ düşüktür. Çünkü Hürmüz, İran için bir kılıçtan ziyade, keskin kenarları olan bir pazarlık aracı gibidir. Boğaz'ın kapanması, yalnızca Batı’yı değil; Çin, Hindistan, Güney Kore ve Japonya gibi İran petrolünün ana müşterilerini de doğrudan vuracaktır. Bu durumda Tahran, en çok ihtiyaç duyduğu ekonomik oksijeni kendi elleriyle kesmiş olur. Yani, bu bir stratejik blöften ibarettir. 2012’de de benzer bir dil kullanılmış; ancak uygulamaya geçilmemiştir. Bugün ise içeride zayıflamış, dışarıda kuşatılmış bir rejimin bu tür bir adımı sürdürülebilir kılması neredeyse imkânsızdır. Buna rağmen, Hürmüz Boğazı’na dair en ufak bir tehdit bile global petrol piyasalarında büyük dalgalanmalara yol açıyor. Sadece tehdit bile navlun fiyatlarını yükseltiyor, sigorta maliyetlerini tırmandırıyor ve enerji ihracatçısı olmayan ülkelerde bile ekonomik dengeleri zorluyor. İran, işte tam bu belirsizlik zemininde küresel diplomaside el yükseltmeye çalışıyor. Hürmüz, onun nükleer kapasitesi kadar olmasa da, jeopolitik oyun tahtasında önemli bir taş konumunda. Ancak........
© Türkiye
