menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Üniversiteye bakışın değişmesi lazım

12 1
12.10.2025

Prof. Dr. Burak Gönültaş

Artık üniversite mezunlarının kifayetsizliği ve ne evde ne işte olan gençlerin çoğalması gibi pek çok olumsuzluğu kamuoyunda sıklıkla tartışıyoruz. Üniversite öğrencilerinin belli temel becerileri kazanamadığından yakınılıyor. Yani iyi bir mühendis yetiştirebiliyoruz ve diploma veriyoruz ancak bunların psikososyal manada kendilerine kifayet edebilecek altyapıları yok.

Sorumluluğu tek başına üniversitelere yüklemeden, probleme bütüncül bakmak gereklidir.

Türkiye son dönemde başta sanayi ve teknoloji olmak üzere getirisi yüksek sahalarda önemli atılımlar yapıyor. Bu gelişmelerin arka planında ise üniversiteler ve bunların ekosistemi olan diğer paydaşlar yer alıyor. Üniversite talebeleri bu altyapıların oluşumunda iyi bir potansiyele sahipler, diğer yandan da en ciddi insan kaynağı oluyorlar. Elbette bu gelişmeler, üniversitelilerin geleceğe hazırlanmaları için fırsatlar sunmaktadır. Gerçekten bir üniversite talebesi için hem hayal ettiği okul ve bölümde okumak hem de çeşitli statüleri kazanabileceği bir mesleğe sahip olmak önemli bir motivasyon sebebidir.

"BİZİM YEĞEN YÜKSEK TAHSİLLİ!"

Ancak bugünün talebe-şehir-üniversite münasebeti, belirli handikapları da beraberinde getiriyor. Önceleri ülkemizin sosyoekonomik şartları yüzünden yüksek öğrenim imkânları kısıtlıydı. Üniversitelere gelip gitme, okuma masraflarını karşılama ve kalacak yer bulma gibi faktörler insanların karar vermelerini zorlaştırıyordu. Hele ki zaman zaman üniversitelerin anarşinin ve siyasi çatışmaların merkezi olması, uzun dönemler insanları üniversitelerden uzaklaştırdı. Akademi korkulan ve gençlere zarar verilen yerler olarak bile görüldü. Buna rağmen üniversiteli olmak toplumda “yüksek tahsilli” adıyla önemli bir statü de sağlıyordu.

MODERNLEŞME VE ÜNİVERSİTELİ OLMAYA BAKIŞIN DÖNÜŞÜMÜ

Türkiye, özellikle 2000’li yıllarla birlikte hızlı bir modernleşme sürecine girdi. Sosyoekonomik gelişmelerle birlikte orta sınıf yükseldi. Diğer yandan genç nüfus artıyordu ve iktisadi imkanlarla birlikte mobilizasyon daha kolay hâle gelmişti. Ekonomik imkânların artması toplumda yeni statüler de oluşturmaya başladı. İnsanlardaki başarı ve itibar algıları da bu dönüşümden etkilendi. Yaygın medya ve sosyal çevrenin tesiri oldukça baskındı. Tamamen maddi imkânlara sahip, resmî ya da gayri resmî belli konumlara gelmiş kişiler ve hikâyeleri, magazin programlarında ve dizilerde ulvileştiriliyordu. Bunlar, ailelerin ve gençlerin önüne rol model olarak sunuluyordu. Bu konumlara gelmek için iki alternatifiniz vardı: Ya zengin bir babanız olacak ya da okuyup bir yerlere gelip bu imkânlara kavuşacaksınız. İşte burada toplumun çoğunluğu için üniversiteler, ikinci alternatifin en önemli araçları hâline geldi. Üniversiteler gençler için iyi bir sosyal statü kapısıydı ve aileler de “Bizler çok çektik, onlar çekmesin” diyerek kendi zanaatları devam etmese de tarladan ürün kalkmasa da çocuklarını okumaya teşvik etti. Özellikle Çukurova’nın bazı kesimlerindeki yüksek okuma seviyesi bu durumla açıklanabilir.

HER NE OLURSA OLSUN ÇOCUĞUMU ÜNİVERSİTEYE GÖNDEREYİM!

Tabii, toplumun belli kesimlerinin aktif yerlere gelmesini önlemek adına zanaat ve sanat öğrenmenin de önünü kapatan ve meslek liselerinin cazibesini önleyen politika hataları yapıldı. Toplumdaki bu dönüşüm, yani statü arayışı, bir yerlere gelebilme arzusu üniversiteleri gençler için asli bir hedef hâline getirdi. Üniversiteyi kazanmak ciddi........

© Türkiye